Ana içeriğe atla

İstanbul Modern Türk Filmleri

 İstanbul Modern "Biz de Varız!" başlığı altında Türk filmlerini gösterime açtı.

"Hayaletler", Azra Deniz Okyay yönetmenliğinde 86 dakika. Başarılı kısa filmleriyle bilinen yönetmen uzun metrajıyla Altın Portakal Film Festivalinde en iyi film dahil 5 ödül almış. Abartılı oyunculuktan uzak, doğal akışında farklı yaşamları izliyoruz. Dansçı olmak isteyen bir genç kız ile geziyor kamera zaman zaman bina kolonları kesen adamları, hapisteki oğlunu kurtarmak için para bulmaya çalışan kadını ve çocukları sinema ile rehabilite etmeye çalışan aktivisti görsek de izleyici olarak hep bir genç kız kalıyoruz. Ve içimiz kıpır kıpır dans ediyor. Kentsel dönüşümdeki Fikirtepe sokakları gözümüze batsa da yanan sokaklar yine yüreğimizi yakıyor. Keşke her şey güzel olsa. Hayaller gerçek olsa...

"Miss Holokost Survivor" Eytan İpeker'in çektiği bir belgesel 83 dakika. İsrail'deki bir huzur evinde düzenlenen güzellik yarışmasını konu alıyor. Nazi soykırımından kurtulan kadınların katıldığı bu güzellik yarışması aynı zamanda huzur evine bağış da toplamış oluyor. Kadınların hikayeleri kimi zaman yeterince acı olmadığı için geri plana atılıyor. Oysa bazıları 90 yaşında bile öyküsünü anlatmak için zaman isteyecek kadar sarsılmış. Eğer soykırım kampında senelerce sürünmüş bir öksüzseniz, yaşınıza rağmen resim yapıp şarkı söyleyebiliyorsanız daha favorisiniz. Bu da gerçekten günümüzdeki acımasız dünyanın diğer yanını bize gösteriyor. Yaşadıkları ve yaşayamadıklarıyla kadınlar hala sistem içinde bir bakıma kullanılmaya devam ediyor. Belgeselin temposu biraz daha hızlı olabilirdi. Yine de yönetmenin eline sağlık.

"Bina" (THE ANTENNA), 2019 yapımı film Orçun Behram'ın 106 dakikalık uzun metrajı. Toplu konut misali bir binanın tepesine dikilen anten ve onunla beraber başlayan ölümleri anlatıyor. Atmosferi tam anlamıyla gerilim üzerine yaratılmış. Normal yaşam bizi germeyi başarıyor. Oyunculuklar da nötr ve başarılı. Süresi daha kısa olabilirdi, bazen sabrım zorlasa da yönetmenin yeni filmini heyecanla bekliyorum.

"Soluk" 2019 yapımı, Özkan Yılmaz yönetmenliğinde 94 dakika bir kurmaca. Ankaralı entel Tamer günden güne ölmektedir. Onun en büyük tesellisi bekar ve işsiz olan üst komşusu Aslı'dır. Aslı sık sık onu ziyaret eder, evin işiyle ilgilenir, ona yemek yapar bir bakıma göz kulak olur. Bunu gönüllü olarak yapar çünkü Tamer ile vakit geçirmek onu mutlu etmektedir. Aslı ve Tamer düşünce bakımından aynı seviyededir. Ancak Aslı'nın ailesi bu durumdan hoşlanmaz. Kızları 'bir baltaya sap olsun' diye onu aşçılık kursuna yazdırırlar. Aniden fenalaşan Tamer'e artık Aslı yetmez, bir bakıcı lazımdır. Evli ve iki çocuklu ruhsuz Celil bu iş için çok uygundur. Üçünün yaşamı Tamer'in evinde kesişir. Filmde beni içine çekmeyen şey diyaloglardı. Herkes kendini bu kadar tanıyorsa neden hala böyleler? "Ben öyleyim, ben böyleyim" demek yerine onları görmeyi tercih ediyorum. Zaten kimin ne olduğu belli filmde, karakterler bir şey yapmasa bile o kimliğe bürünmeyi başarmışlar. O yüzden minimum diyalog fena olmazdı. Süresi bana uygundu:))) 

"Kumbara"  94 dakika, Ferit Karol yönetmenliğinde 2020 yapımı bir film. Orhan evli, bir çocuk babası, kendi yağında kavrulan bir adamdır. Kefil olduğu arkadaşı ortadan kaybolur ve alacaklı galericiler onun peşine düşerler. Bir yandan da annesi komadadır ve hesabına ulaşamadığı için maddi sıkıntı yaşar. Kentsel dönüşüm furyası onu da vurur. (Bu arada birçok filmin sıkıntısı kentsel dönüşüm.)) Orhan borçlardan kurtulmak için kapı kapı dolaşıp diş macunu satmaktan geceleri taksi şoförlüğüne terfi eder. Sorunlar maalesef devam eder. Sınıf annesi olan karısı temelde evi çekip çevirmesi yetmez okulu da idare eder. Orhan bir baba olarak tüm bunlardan sıyrılmaya kararlıdır. İyi oyuncularla, iyi yazılmış doğal bir senaryo. Herkesin eline sağlık! Özellikle arkadaşımız Bengü Bektaş oynuyorsa izlenmeye değer:))

Türk yönetmenler umarım bolca film çekerler. Kendim dahil!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Terminus'da Ne Var? "The Walking Dead"

Kim ölür kim kalır meselesi... İzlemeden okumayalım lüften. 4. Sezon 8. bölümün sonunda herkes hapishaneden dışarı savrulmuştu. Gözü dönmüş vali gidip bir kampı kendine göre düzenlemiş, görünürde bir aile bile kurmuştu. Ancak bu hayat onun için yeterli değildi. Kendi kendine hapishanedekileri (yani Rickleri) düşman edinmişti ve intikam almalıydı. Kamptakileri doldurup hapishaneye sürdü. Ve Hershel'in kafası gövdesinden ayrıldı... Sapkın vali bunu Michonne'nin kılıcıyla yaptı. Sonrasında karşılıklı bir saldırmaca sürdü. Otobüsle hapishaneden ayrılanlar ve bir sağa bir sola savrulanlar oldu. Ne hikmettir ki ilerleyen bölümlerde otobüsün en güvensiz yer olduğu anlaşıldı. 8. bölüm sonrasında "The Walking Dead" fanatikleri merakla bekledi. Kim nereye gitti, nasıl buluşacaklar? Rick ve Carl, Judith'i kaybetti ve bunu uzun bir süre üstlerinden atamadılar. Ağır yaralı olan Rick'i oğlu Carl gözetti. Bu süreçte babasıyla bazen monolog bazen de dial...

Gece Sahilde Tek Başına

Young Hee, Güney Kore'de ünlü bir aktristir. Yönetmenle yaşadığı bir ilişki sonucunda kalbi çok kırılır. Çünkü adam evlidir. Hamburg'a giden Young Hee, bir arkadaşının evinde kalır. Hem kalbinden aşkın izlerini silmeye çalışır hem de adamın gelip onu almasını bekler. Farklı bir ülkede her gün parkta yürüyüş yapar, yeni insanlarla tanışır ve biraz daha rahat davranmaya çalışır. Her ne kadar arkadaşı onun bir yemekte alkol alıp gevşemesinden hoşlanmasa da Young Hee o an canı ne isterse onu yapmaya kararlıdır. Ülkesine geri döndüğünde eski arkadaşlarını bulur ve onların değişimini gözlemler. Hala bekar olan erkekleri acımasızca eleştirir. Eski aşkının ne yaptığını merak etse de çok peşinde düşmez. Eninde sonunda hesaplaşacak kadar içinde biriktirdikleri vardır. Young Hee sadece sevilmek istediğini anlamıştır. O yüzden çevresindekilerle bu konuda rahatça tartışır. Arkadaşların onun zor zamanlarına destek olmak için seslerini çıkarmazlar. Young Hee sahilde uyuduğu bir gün es...

Balıkesir Şan Sineması

Balıkesir Şan Sineması'nın kapanacağını ve 4as market olarak açılacağını duydum veeee çok üzüldüm. İlk filmimi izlediğim yer olan Şan, benim için çok özeldir. 1994-1999 yılları arasında... İlk kez Batman'ı orada seyrettim ve sonraki 4 sene boyunca filmlerimi izlediğim tek yer oldu. Kısacası sinema nedir Şan'da öğrendim. Cumartesi ve pazar günleri hınca hınç dolu olurdu. Okuldan ve dersaneden kaçıp gittiğim tek yerdi. Ülkede sinema ve tiyatro salonları kapatılıyor yerlerine marketler ve avmler açılıyor. Köle gibi çalış, sanattan uzaklaş, para harca, daha çok kazanmak için çalış ve daha çok harca. Çark böyle dönecek artık. Anlayanlar anlamayanlara anlatsın.