Ana içeriğe atla

Sambuca'nın Hayaleti- Sicilya-İtalya-1


Otobüs yeni yapılmış asfalt yolda yavaş yavaş ilerlerken Eva kuş gibi uyuyordu. Son dönemeçte aniden başı aşağı düştü. Camdaki izini görünce hemen koluyla sildi. Saçlarını yıkaması gerekiyordu. Tam üç gündür ne rahat bir yatakta uyumuş ne de sıcak suyla duş alabilmişti. Şikâyet edecek hali yoktu. Üstelik hava limanından çıktıktan sonra valizi kaybolmuştu. Hırsızını biliyordu ama başı belaya girmesin diye fazla sesini çıkaramamıştı. Yolun sağ tarafında birkaç tane ev gördü. Heyecanlandı. Seyahati son bulmak üzereydi. Yeni hayat onu bekliyordu, hissediyordu.
Eskiye ait eşyalar onu bilerek terk etmiş olabilirdi. “Evacık bizi geçmişinde bırak” diye konuşan bir pantolon, “Eva ben çok eskidim, artık emekliye ayrılmak istiyorum” diye yalvaran bir kazak düşündü. Hafifçe gülümserken al dudağı sarktı. İstanbul’dan aldığı çeşit çeşit, rengarenk baharatlar da valizdeydi. En çok ona üzüldü. Sumaksız makarna yemeğe alışmak zorundaydı. “Zaten burası İtalya, makarna sosu sıkıntısı çekmem herhalde” diye söylenirken şoför ona baktı. “Geldik” dedi. Eva biraz korku biraz da merak duygusuyla otobüsten indi. Son merdivene altı çıkmak üzere olan siyah sandaleti takıldı. “Of keşke sizi valize koysaydım” diyerek onlara bağırdı. Belki de sandaletleri çöpe atarak cezalandırabilirdi.
Birkaç adım attıktan sonra emin olmak için şoföre sordu “Burası Sambuca mı?”. Adam normal bir şekilde cevapladı “Evet, Zambuca.” Eva tekrarladı “Zambuca”. Otobüs geniş meydanda tek manevra yaparak geri döndü, boş bir şekilde bilmem kaçıncı yolculuğuna çıktı. Etrafta kimse yoktu. Gökyüzüne baktı, mavi-gri bulutları gördü. Yağmur geliyordu. Kalacağı oteli bulmak için büyük caddeden hafif yokuş çıkması gerekiyordu. Eva gördüğü eski, güzel evler karşısında şaşkına döndü. Hemen fotoğraf makinesini çantasından çıkardı. Sonra vazgeçti, acelesi yoktu.
Yokuşun solunda kapısı açık bir bar gördü. İçeride küçük bir ateş yanıyordu. Hareket eden ateşi görmek için bara girdi. Aydınlıktan karanlığa geçişte bir insan siluetinin elinde uzun çakmakla kadehteki içkileri yaktığını gördü. Gözü içeri alışırken siluet ona bardağı uzattı. Tam içecekken arka masadaki emekli dedeler bağırdı “Dur!”. Barmen alevi yok etmek için içkiyi başka bardağa boşalttı ve Eva’ya uzattı. Bir yudumda içkiyi içtikten sonra sordu, “Bu ne?”. Siluet barmen konuştu “Zambuca canım”. Dedeler hızla bara koştular ve kadeh tokuşturup içkilerini fondip yaptılar.
Kapının önündeki taşları iri yağmur damlaları kaplamaya başlamıştı. Eva’nın başı dönüyordu, oteli bulmak için harekete geçmezse barda uyuyakalacaktı. Barmen sonra hesaplaşırız tadında onu yolcu etti. Eva’nın dili tutulmuştu. Bu içki baya sertti. Yağmur yağıyordu tam da suya ihtiyacı olan saçlarının üzerine. Çok hoşuna gitti. Yıkanırken daha az su harcayabilirdi. Hem anneannesi de ne zaman yağmur yağsa kafasını camdan dışarı çıkarırdı “Bu çok şifalı” diye.



evrim özsoy

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Terminus'da Ne Var? "The Walking Dead"

Kim ölür kim kalır meselesi... İzlemeden okumayalım lüften. 4. Sezon 8. bölümün sonunda herkes hapishaneden dışarı savrulmuştu. Gözü dönmüş vali gidip bir kampı kendine göre düzenlemiş, görünürde bir aile bile kurmuştu. Ancak bu hayat onun için yeterli değildi. Kendi kendine hapishanedekileri (yani Rickleri) düşman edinmişti ve intikam almalıydı. Kamptakileri doldurup hapishaneye sürdü. Ve Hershel'in kafası gövdesinden ayrıldı... Sapkın vali bunu Michonne'nin kılıcıyla yaptı. Sonrasında karşılıklı bir saldırmaca sürdü. Otobüsle hapishaneden ayrılanlar ve bir sağa bir sola savrulanlar oldu. Ne hikmettir ki ilerleyen bölümlerde otobüsün en güvensiz yer olduğu anlaşıldı. 8. bölüm sonrasında "The Walking Dead" fanatikleri merakla bekledi. Kim nereye gitti, nasıl buluşacaklar? Rick ve Carl, Judith'i kaybetti ve bunu uzun bir süre üstlerinden atamadılar. Ağır yaralı olan Rick'i oğlu Carl gözetti. Bu süreçte babasıyla bazen monolog bazen de dial...

Gece Sahilde Tek Başına

Young Hee, Güney Kore'de ünlü bir aktristir. Yönetmenle yaşadığı bir ilişki sonucunda kalbi çok kırılır. Çünkü adam evlidir. Hamburg'a giden Young Hee, bir arkadaşının evinde kalır. Hem kalbinden aşkın izlerini silmeye çalışır hem de adamın gelip onu almasını bekler. Farklı bir ülkede her gün parkta yürüyüş yapar, yeni insanlarla tanışır ve biraz daha rahat davranmaya çalışır. Her ne kadar arkadaşı onun bir yemekte alkol alıp gevşemesinden hoşlanmasa da Young Hee o an canı ne isterse onu yapmaya kararlıdır. Ülkesine geri döndüğünde eski arkadaşlarını bulur ve onların değişimini gözlemler. Hala bekar olan erkekleri acımasızca eleştirir. Eski aşkının ne yaptığını merak etse de çok peşinde düşmez. Eninde sonunda hesaplaşacak kadar içinde biriktirdikleri vardır. Young Hee sadece sevilmek istediğini anlamıştır. O yüzden çevresindekilerle bu konuda rahatça tartışır. Arkadaşların onun zor zamanlarına destek olmak için seslerini çıkarmazlar. Young Hee sahilde uyuduğu bir gün es...

Balıkesir Şan Sineması

Balıkesir Şan Sineması'nın kapanacağını ve 4as market olarak açılacağını duydum veeee çok üzüldüm. İlk filmimi izlediğim yer olan Şan, benim için çok özeldir. 1994-1999 yılları arasında... İlk kez Batman'ı orada seyrettim ve sonraki 4 sene boyunca filmlerimi izlediğim tek yer oldu. Kısacası sinema nedir Şan'da öğrendim. Cumartesi ve pazar günleri hınca hınç dolu olurdu. Okuldan ve dersaneden kaçıp gittiğim tek yerdi. Ülkede sinema ve tiyatro salonları kapatılıyor yerlerine marketler ve avmler açılıyor. Köle gibi çalış, sanattan uzaklaş, para harca, daha çok kazanmak için çalış ve daha çok harca. Çark böyle dönecek artık. Anlayanlar anlamayanlara anlatsın.