Dimdik bir dağa tırmanıyor gibiydi... İnleyerek ilerliyordu. Yol
biraz yokuştu ama dağ kadar dik değildi. Eva’nın kafası dönerken her şey biraz
daha büyüyordu. Ağrıyan dizlerini tutmak için eğilince bir pansiyon gördü. Yakınına
gitti. Nereden baksa son on senedir kapısı bile açılmamıştı. “Of of” diye
bağırdı. Yolun sonunda sanki biri sokağın karşısına geçmişti. Mavi gömlekli bir
adam gördü. Durup geriye baktı, içki içtiği barın tabelasını hala
görebiliyordu. Bu nasıl yoldu? Bitmiyordu.
Eva adama seslendi “Zio! Zio!”. Kendi kendine güldü, İstanbul’da
olsa “Dayı! Dayı!” diye bağırırdı. Hemen yanına gelip ona yardım ederlerdi. Son
gayretiyle ilerledi. Hiç durmadan geldiği noktada küçük bir pansiyon vardı. Kapısını
açtı ve içeri girdi. Mavi gömlekli adam resepsiyon benzeri odadan çıkageldi. “Merhaba,
nasıl yardımcı olabilirim?” “Una stanza” dedi son enerjisiyle Eva mırıldandı “Dayı
bana bir oda ver!” Adam hemen giriş katında bir penceresi sokağa bakan odayı
ona verdi. Eva kendini yatağa attı. Adam kapıda konuşuyordu, elinde
domateslerle karısı belirdi.
Kadın Eva’yı gördüğüne çok sevinmişti, taze domatesleri
göstererek onları yeni aldığını akşama makarna yapacağını söyledi. “Pasta
pasta!” diye bağrışıyorlardı. Üst üste kurulan cümleler Eva’yı yormuştu. Biraz da
açtı, içki o yüzden onu etkilemişti. Adam klasik İtalyan jestleri yapıyordu.
Makarna çok güzel olacak, yersin doyarsın gibilerinden karnını gösteriyordu. Kadın
kirli çamaşırlarını yıkayabileceğini söyleyince Eva “Valizim çalındı” dedi. Ailece
o kadar üzüldüler ki olayın nerede, nasıl olduğunu sordular sonra ne yapması
gerektiğini, İtalya’da bazen hırsızlıkların arttığını söyleyip ülke adına özür
bile dilediler.
Eva, yatağın üzerinde doğrulmuştu çünkü karı koca konuşurken
yatmak ayıp olurdu. Bir gözü banyodaydı. Kadın onu hasta sandı. Gelip elini
alnına koydu. Eva aşağıdaki barda Sambuca içtiğini söyleyince adam bağırmaya
başladı. Eski arkadaşları gündüz de içiyordu, içki çok zararlıydı, zaten yakında
hastane yoktu, yaşlılar o yüzden temkinli davranmalıydı. Eva ayağa kalkınca
çift bir adım geri gitti ve kadın yemek yapmaya gidiyordum diyerek odayı terk etti.
Adam da “Ben gidip arkadaşlara kızayım, sana neden içki verdiler” diye
söylenirken karısı onu engellemeye çalışıyordu.
Eva hemen duşu açtı ve odada bulduğu tabureyle duşun altına
oturdu. Yatağın üzerinde bornozuyla uyumuştu. Bahçede sürekli konuşan çifti
duyuyordu. Son kalan temiz beyaz elbisesini giyerek yemek için bahçeye çıktı. Küçük
bir masa etrafına oturmuş çekirdek aile onu bekliyordu. Eva gelince ayağa
kalktılar, kadın hemen mutfağa yemeği getirmeye gitti. Adam da centilmence
sandalyesini çekti. Eva oturdu. Kadın makarnayı bolca yaptığını iki tabak
yiyebileceğini anlatıyordu gelirken. Eva burada uzun süre kalamayacağını anladı.
Kendince aileyle bir saat sohbet edip uyuyacaktı. Ancak uzun süredir başka
biriyle karşılaşmadıkları için onu bırakmaya niyetleri de yoktu. Karnının doyması onu çok mutlu etmişti, sumaksız makarna fena değildi.
2
Sembrava stesse scalando una montagna a picco… Avanzava gemendo. La strada era un po’ in salita, ma non così ripida come una montagna. Mentre la testa di Eva girava, tutto le appariva più grande. Quando si piegò per sostenere le ginocchia dolenti, vide una pensione. A giudicare dallo stato in cui si trovava, pareva che la porta non fosse stata aperta da almeno dieci anni. “Uff, uff…” esclamò. Alla fine della via, le sembrò di scorgere qualcuno che attraversava la strada. Vide un uomo con una camicia blu. Si fermò e si voltò indietro, riusciva ancora a vedere l’insegna del bar dove aveva bevuto. Che strada interminabile era mai quella?
Eva chiamò l’uomo: “Zio! Zio!”. Poi rise fra sé e sé. Se fosse stata a Istanbul, avrebbe gridato “Dayı! Dayı!” e di sicuro qualcuno sarebbe corso subito ad aiutarla. Raccolse le forze e si avvicinò. Lì, proprio senza aver mai smesso di camminare, trovò una piccola pensione. Ne aprì la porta ed entrò. L’uomo con la camicia blu comparve da una stanza che sembrava una reception.
“Buongiorno, come posso aiutarla?”
“Una stanza,” disse Eva con le ultime energie che le rimanevano, mormorando poi: “Zio, dammi una stanza!”
L’uomo le assegnò immediatamente una camera al piano terra con una finestra che dava sulla strada. Eva si gettò sul letto. L’uomo si mise a parlare sulla soglia; intanto, dietro di lui comparve sua moglie, con in mano dei pomodori.
La donna era molto felice di vedere Eva e, mostrando i pomodori freschi che aveva appena comprato, spiegò che quella sera avrebbe preparato la pasta. Continuavano a gridare “Pasta, pasta!” e questo frastuono affaticava Eva, che era anche un po’ a stomaco vuoto: forse per questo l’alcol l’aveva stordita tanto. L’uomo faceva i tipici gesti italiani per dire che la pasta sarebbe stata deliziosa e che avrebbe mangiato a sazietà, accennando con le mani al proprio stomaco. Poi, sentendo che la donna le offriva di lavare la biancheria sporca, Eva rispose: “Mi hanno rubato la valigia”. La coppia si dispiacque moltissimo e chiese dove e come fosse successo; spiegarono che a volte in Italia i furti aumentano e si scusarono persino a nome del loro Paese, spiegandole cosa avrebbe dovuto fare.
Eva si era sollevata sul letto perché era scortese starsene sdraiata mentre marito e moglie le parlavano. Con la coda dell’occhio guardava il bagno. La donna pensò che Eva fosse malata e le appoggiò una mano sulla fronte. Eva disse che aveva bevuto Sambuca nel bar in fondo alla via e allora l’uomo si mise a sbraitare. Raccontò che i suoi vecchi amici bevevano già di giorno e che l’alcol faceva davvero male, soprattutto perché in zona non c’era nemmeno un ospedale; i più anziani, quindi, dovevano stare attenti. Quando Eva si alzò in piedi, la coppia fece un passo indietro e la donna disse che andava a cucinare, quindi uscì dalla stanza. Anche l’uomo si allontanò, brontolando che sarebbe andato a rimproverare i suoi amici per averle dato da bere, mentre la moglie cercava di fermarlo.
Eva aprì subito la doccia e, trovando uno sgabello nella stanza, si sedette sotto l’acqua. Si addormentò sul letto indossando solo l’accappatoio. Sentiva che in giardino la coppia continuava a chiacchierare. Indossò il suo ultimo vestito bianco pulito e uscì nel cortile per cena. La piccola famiglia era già seduta attorno a un tavolino e la stava aspettando. Quando la videro, si alzarono in piedi. La donna andò subito in cucina per portare il cibo, mentre l’uomo, con gentilezza, le sistemò la sedia. Eva si sedette. Mentre arrivava con il piatto, la donna diceva che aveva cucinato molta pasta e che Eva avrebbe potuto prenderne un secondo piatto. Eva capì che non sarebbe potuta restare a lungo lì con loro, ma pensò di trascorrere almeno un’ora a chiacchierare e poi andare a dormire. Tuttavia, era evidente che quei due, dopo tanto tempo senza incontrare quasi nessuno, non avevano intenzione di lasciarla andare via. Eva era felice di avere lo stomaco pieno: la pasta senza sommacco non era poi così male.
Yorumlar