29 Aralık 2017 Cuma

L'amant Double


Chloe karnının ağrımasından şikayet etmektedir. Glüteni bırakmış olmasına rağmen durum değişmez. Psikolojik olduğunu söyleyen doktorlar onu terapiye gönderir. Yakışıklı terapist Paul ile aralarında bir çekim olur. Chloe eskiye göre kendini daha iyi hisseder ve çalışmaya başlar.
Paul ile aynı eve taşınırlar. Her şey yolunda giderken Chloe Paul'un tanıdığı kişi olmadığını anlar. Soyadını değiştirmiş olması rahatsızlık verir ve bazı gerçekleri aramaya koyulur. Karşısına çıkan Paul'ün ikizi Louis'dir. Chloe hayal-gerçek arasında gider gelir. İşi abartıp Louis ile yatmaya başlar. Aradığı da odur, ta ki adam ona zarar verme eşiğine gelene kadar. Chloe hamile olduğunu düşünür ancak bebek ultrasonda ortaya çıkmaz. Bir süre sonra işler içinden çıkılamaz hale gelir. Chloe Paul ve Louis yüzünden bitkisel hayata giren Sandra ile tanışınca onlara haddini bildirmeye karar verir. Bu kez Chloe'nin hayatı tehlikeye girer. Bakalım genç kadın gerçekleri ne kadar kabullenecektir?
François Ozon'un son filmi "Tutku Oyunu" gerilim dozu iyi ayarlanmış ve sağlam kurgulanmış. Merakla beklenen Ozon filmi yine övgüyü hakediyor. İyi seyirler:)

26 Aralık 2017 Salı

Call Me By Your Name


Son zamanlarda "A Bigger Splash" adlı filmini izlediğim yönetmen Luca Guadagnino'nun son filmi "Call Me By Your Name" büyük yankı uyandırdı. 1983 yıllarında İtalya kırsalında tatil yapan Yahudi bir aileye akademisyen bir misafir gelir. Oliver adındaki bu genç adam hem bilgisi hem de fiziğiyle dikkat çeker. Ailenin ergen oğlu Elio ise kızlarla takılsa da Oliver'ın gelişiyle değişime girer. Ona karşı nazik ve yakın davranan Oliver da Elio'nun ne hissettiğinden habersizdir.
Elio yavaş yavaş Oliver'a açılır. Olumlu tepki alır ve yakınlaşmaya başlarlar. Filmin devamında inanılmaz bir atmosfere girmiş gibi hissediliyor. Başta gözümüzde canlanan İtalya kırsalı ve Elio'nun ailesi geri çekiliyor ve bir aşka yerini bırakıyor. Yönetmen bu aşkı yaratmaktan öte hissedilenleri izleyiciye geçirmeyi amaçlamış gibi. Oliver'ın Elio'ya dokunması ona yakınlık göstermesi, Elio'nun cesurca hamleler yapması, duygusal iniş-çıkışları film olmaktan öte izleyiciyi bir çiftin yaşamını izliyormuşuz konumuna sokuyor.
Cinselliğini keşfeden Elio ailesi her ne kadar açık görüşlü olsa da bu durumu onlara anlatmıyor. Babası anlayıp özgürce yaşaması için saygı gösteriyor. Asıl farklı olan ikisinin de birbirinden "benden daha iyi" diye bahsetmesi, o da bu sevginin ne kadar derin olduğunu ispatlıyor. Birkaç günlük Bergamo kaçamağı sonucunda ülkesine dönen Oliver arkasında gözü yaşlı Elio'yu bırakıyor.
Elio'nun babasıyla konuştuğu daha doğrusu babasının hayat dersi verdiği sahne tekrar tekrar izlenebilir. Hayatta yakalanan güzel şeylerin yaşanması üzerine seçilen cümleler izleyiciyi cesaretlendirebilecek kadar büyüleyici. Belki de bu filmi sıradan olmaktan çıkaran ve adından söz ettirilmesini sağlayan durum budur. Hiç yaşanmayacak duygularla empati kurmamızı sağlamakta çok başarılı. Armie Hammer'ı "Kod Adı: Uncle" filmindeki performansından hatırlıyorum ve bu filmde gerçekten duruşuyla arzulanacak adam profili yaratıyor. Timothee Chalamet ise hafızamızı zorlarsak Homeland dizisinde oynadığını hatırlayabiliriz. Geleceğin gözde oyuncularından olacak gibi duruyor.
Mutlaka izlenmesi gerekir, iyi seyirler:))

Mother


Jennifer Lawrence, Javier Bardem, Ed Harris, Michelle Pfeiffer ve  Domhnall Gleeson gibi tanınmış oyuncuların yer aldığı "Mother" filminin yönetmeni Darren Aronofsky. "Black Swan", Requiem for a Dream", "The Wrestler" gibi filmlerin yönetmeni olan Aronofsky yine izleyiciyi etki altında bırakıyor. 
Şair olan kocasıyla gözlerden uzak eski ve büyük bir evde yaşayan kadın anne olup olmama konusunda git gel yaşamaktadır. Eşinin ilgisiz olması ile başa çıkar çünkü onun yeniden yazıp üretime geçmesini istemektedir. Beklenmeyen doktor lakaplı bir adam gece kapılarını çalar. Eşi onu içeri alır, hayranı olduğunu sonradan öğreneceği adama oda verir. Ardından karısı da eve gelir. Kadın bundan rahatsız olur hiç tanımadığı insanlar evlerine gelip yerleşmiş bu da yetmezmiş gibi kocasının ödülünü kırmışlardır. 
Eve yaşlı çiftin oğulları gelir ve büyük bir kavga kopar. Bunun sonunca bir oğulları ölür diğeri ise kayıptır. Kabus, rüya karışımı sahneler ardı arkasına gelir. Evliliklerini düzeltme kararı alırlar ve mother hamile kalır. Uzu bir süre Jennifer Lawrance takibindeki kamera artık daha bağımsızdır. Hamile kalan kadın mutludur çünkü kocası da yeniden üretime geçmiş ve son şiir kitabını bastırmıştır. Bu kez hayranları evi sararlar bu da yetmezmiş gibi motherı huzursuz ederler.
Farklı bir anlatımla İncil baz alınarak yazıldığı söylenen senaryo hem bir yaratıcının hem de annenin istekleri ve egolarının çarpışmasını seyirciye gösteriyor. İzlenmesi zor olarak yabancı kaynaklarda sık sık altı çizilse de sinema ile ilgilenenlerin kaçırmaması gereken bir film. İyi seyirler.

25 Aralık 2017 Pazartesi

After the Storm-Umi yori mo mada fukaku


Son yıllarda "Like Father Like Son", "Kiseki" ve "Our Little Sister" filmleriyle bize ebeveyn-evlat ilişkisini sorgulatan yönetmen Hirokazu Kore-eda'nın 2016 yapımı filmi "After the Storm". Shinoda yıllar önce yazdığı kitapla ödül almış işsiz bir yazardır. Diğer kitabına hazırlandığını söylese de bir dedektiflik bürosunda çalışmaktadır. Asıl garip olan eşinin onu aldattığını ispat etmeye çalışan çiftlere değil de aldatan tarafa gider, amacı onlardan daha fazla para almaktır. Bir şekilde patronunu da dolandıran adamın tek amacı ayda bir oğluna nafaka ödemek ve onu rahatça görebilmektir. Bir şekilde hala eski karısını sevse de onun yeni eş adayına da pek sesini çıkaramaz. Çünkü maddi yönden zayıftır.
Babası da Shinoda gibidir. Piyango ve kumar takıntılı, rehin dükkanına sürekli eşya bırakan ve annesinin çekmecelerini karıştırıp para arayan... Annesi her ne kadar bir şeyleri paylaşmayı düşünse de oğlunun işe yaramasını istemektedir. Fırtına gecesi Shinoda oğlu, eski karısıyla annesinin evinde mahsur kalır. Bakalım o gece yaşananlar ona hayatını sorgulatabilecek midir?

Lost in Paris


Fiona Kanada'da bir kütüphanede çalışır. Gelen bir mektup hayatını değiştirir. Paris'te yalnız yaşayan teyzesi onu yanına çağırmaktadır. Çünkü 88 yaşındadır ve huzurevine gitmesi konusunda baskı görmektedir. Fiona hiç düşünmeden Paris'e uçar. Biraz sakar olan kız ilk anda çantasını ve pasaportunu kaybeder, tabii ki parasını da. 
Sokaklarda yaşayan Dom, Fiona'nın çantasını bulur ve paralarını harcamaya başlar. İkisi bir restoranda karşılaşıp dans ederler ve aşık olurlar. Fiona'nın diğer problemi de teyzesini evden kaçmış olmasıdır. Her yerde onu aramaya başlarlar.
Kayıp dansçı teyze rolünde Emmanuelle Riva var ki onu Haneke'nin "Aşk" filminden hatırlayabiliriz.
Fiona Gordon ve Dominique Abel'in yazıp, yönetip oynadıkları bu film gerçekten çok güzel ve eğlenceli. Aynı zamanda karı-koca olan çiftin "Rumba" adlı filmini izlemiş ve tarzlarını sevmiştim.  İlginç detaylarla dolu filmi izlemek isteyenlere: İyi seyirler.))

21 Aralık 2017 Perşembe

The Killing of a Sacred Deer



Yorgos Lanthimos'un merakla beklenen son filmi "The Killing of a Sacred Deer" izleyiciyle buluştu. "The Lobster" filminde biraz gülmüştüm ancak son film bana Haneke'yi anımsattı. Gerçi "Dogtooth" da aile kavramı üzerinden gidiyordu biraz daha rahatsız edici öğeler vardı. Tercihim gülerek rahatsız olmak olsa da "Kutsal Geyiğin Ölümü" 'eden bulur' diye kısaca özetlenebilir. 
Steven kalp cerrahı olarak çalışmaktadır. Genç bir delikanlı onu arada ziyarete gelir. Bu çocuk ameliyatını yaptığı bir adamın oğlu Martin'dir. Steven onu sık sık yemeğe götürür ve ona pahalı hediyeler alır. Martin sınırını bilmez aileye daha çok yaklaşır ve daha fazla şey ister. Steven'ın annesiyle birlikte olması ve sürekli yanlarında olması gibi... 
Bu duruma dur demek isteyen Steven başka bir sorunla karşılaşır. Küçük oğlu Bob'un ayakları tutmamaktadır. Yürüyemeyen çocuk tüm testlerde normal çıkar. Psikolojik olduğu düşünülse de Martin geleceği görür gibi konuşur. Sırayla tüm aile aynı şekilde ölecektir, Steve'in içlerinden birini öldürmesi gerekmektedir. Çünkü Martin'in babasının ameliyatını yaparken sarhoştur ve yanlışlıkla adamın ölümüne neden olmuştur. Bunun da cezası kendi ailesinden birinin yaşamına son vermesidir.
Karısı Anna zamanla bu duruma inanır, kızı Kim'in de ayakları tutmaz ve çocuklar yemek yiyemez bir halde hastanede yatarlar. Steve çileden çıkar ve Martin'e zarar vermeye başlar. Bir yandan da çocukları arasında seçim yapıp yapmama konusunda kararsızdır.
Başrollerinde Colin Farrell ve Nicole Kidman var. Sinir bozucu Martin rolünde de Dunkirk filminden tanıdığımız Barry Keoghan. Yunanlı yönetmenin son filmini izlemek isteyenlere iyi seyirler.

20 Aralık 2017 Çarşamba

The Beguiled


Amerikan İç Savaşı sırasında yaralanan kuzeyli bir asker Virginia'da birkaç kadının yaşadığı bir okulun yakınında bulunur. Onu alıp kaldığı yere getiren küçük kızın tek amacı iyileşmesini sağlamaktır. Önceleri okuldaki öğretmenlerin de amacı budur. 
Askerin yarasını saran Martha, her ne kadar ciddi görünse de kendini ona yakın hissetmeye başlar. Geçen kısa süre içinde McBurney evdeki kızlara mavi boncuk dağıtmıştır bile... Onun da tek amacı savaştan sağ salim çıkabilmektir. Oysa kadınların hepsine farklı oynamak ona pahalıya patlayacaktır. Edwina, askere karşı bir adım geri dursa da ona aşık olduğunu ve birlikte gidebileceklerini söyleyen McBurney'den etkilenir. Küçük ama biraz oynak olan Alicia çoktan harekete geçip adamı öpmüştür.
Evdeki tek erkek olmanın şansını yanlış kullanan McBurney Edwina'nın odasına gideceğini söyleyip Alicia'yı ziyaret eder. Olanlar olur, merdivenlerden aşağı itilen askerin bacağı kötü yaralanır ve Martha gereken teşhisi koyar. 
Uyandığında bir bacağının olmadığını gören adam çılgına döner ve onları esir alır. Esir konumundayken kadınların zaaflarından yararlanmanın sonu daha acı olacaktır.
Sofia Coppola'nın son filmi Thomas Cullinan'ın romanından uyarlama. Başrollerde Colin Farrell, Nicole Kidman, Kirstan Dunst ve Elle Fanning var. İyi seyirler.

Ingrid Goes West


Çağımızın yeni hastalığı sosyal medya "Ingrid Goes West" filminde 'takıntılı olmak' konusuyla işleniyor. Ingrid, Instagram'da gördüğü arkadaşını kıskanır. Çünkü göz alıcı düğüne davetli değildir. Ağlama krizine girerek düğünü basar ve geline saldırır. Kendini tedavi merkezinde bulur. En yakın arkadaşı olan annesini kaybetmiş olmanın verdiği üzüntüyle Ingrid takıntılı bir kişi olma yolunda ilerler.
Tedavi bitiminde evine dönen kız sosyal medyaya sarar. L.A.'de gördüğü sosyal medya fenomeni olan Taylor'a kafayı takar. Amacı onunla arkadaş olmaktır. Annesinin tüm parasını alır ve yola koyulur. Kendine bir ev tutar ve kız ile karşılaşmak için türlü numaralar çevirmeye başlar. Batman hayranı ev sahibi Dan ona yaklaşmaya çalışsa da Ingrid çıkarı olmadığı için pek yüz vermez. Zamanla arkadaş olurlar. Aslında Ingrid gerçek arkadaş edinemediği için sanal dünyayı kullanır oysa elinde bir sürü fırsat vardır. Onun en büyük sorunu takıntılı olmasıdır.
Instagram arkadaşı Taylor'ın kardeşi Nicky durumu çözer ve Ingrid'a şantaj yapmaya başlar. Bu kez iş farklı yöne gider. Bakalım Ingrid sosyal medyada nasıl TT olacaktır?

19 Aralık 2017 Salı

Loveless-Nelyubov


Zhenya ve Boris ayrılmak üzere olan bir çifttir. 12 yaşındaki oğulları Alyosha'nın kimde kalacağı büyük problemdir. Zhenya oğlunu 24 saat boyunca doğuramadığı ve babası Boris gibi kokmaya başladığı gerekçesiyle istememektedir. Zaten Alyosha'ya pek de sıcak davranmaz, her fırsatta ona bağırır. Çünkü kocasından daha zengin ve yaşlı bir adam bulmuştur. Tek amacı evin satmak, oğlunu babasına ya da bir yatılı okula bırakmak ve yeni güzel evine yerleşmektir.
Boris'in yeni eş adayı hamiledir. Başkasının çocuğuna bakmamaya kararlıdır. Tek derdi Boris ile evlenmek ve çocuğunu büyütmektir. Boris ise ayrılmaktan öte boşanmış birinin işten atılacağı korkusunu yaşar. Şirketindeki herkes evlidir ve geleneklere uygun yaşamları vardır. Boris eski karısı yerine yeni karısını buluşmalara getirerek işin içinden sıyrılacağını düşünür. 
İkisinin derdi yeni birileriyle hayat kurmaktır. Bu planların içinde Alyosha yoktur. Zaten sevilmemektedir. Kendini fazlalık gibi gören çocuk ortadan kaybolur. Saatler sonra farkına varan ailesi onu aramak bile istemez. Zhenya kocasını suçlar. Boris de mesai bitmeden eve gelmez. Polis ve arama ekibi çoktan işe başlamıştır. Kar-soğuk demeden Alyosha'yı ararlar ancak bulamazlar.
Andrey Zvyagintsev'in "Leviathan", "Sürgün", "Dönüş", "Elena" filmlerinden sonra "Sevgisiz" ile yine aile konularına değinmesi çok yerinde ve etkileyici olmuş. Rus sinemasından güzel bir drama izlemek isteyenlere önerilir. İyi seyirler.

My Happy Family-Chemi Bednieri Ojakhi


Manana, kalabalık bir ailede yaşar. Anne babası, kocası ve çocuklarıyla üç kuşak birlikte küçük bir evdedirler. Öğretmenlik yaparak ailesine bakan Manana bir anda yalnız yaşamaya karar verir. Doğum gününde eşi ona sürpriz parti düzenlemiştir. Onlarla birlikte olmaktan hoşlanmadığı için balkonda gecenin bitmesini bekler. Manana aslında gitme kararını çoktan vermiştir ancak bir ışık beklemektedir.
17 yaşındaki bir kız öğrencisinin boşandığını öğrenir, kızın sözleri aklına kazınır. İnsan bir kez karar verdi mi hemen harekete geçmelidir. Manana eşyalarını toplar ve aile karmaşasından uzağa bir eve kendini atar. Önce anne baba "Elaleme ne deriz?" diye sorgularken çocukları "Biz nasıl geçineceğiz?" diye kara kara düşünür. Kocası da pasif bir şekilde karısının geri gelmesini bekler.
Manana kimseye açıklama yapmaz. Tek istediği yalnız yaşamaktır. Sürekli pasta yiyerek mutlu olmaya çalışır. Yeni evini de düzene oturtmuştur. Pazarda karşılaştığı okul arkadaşıyla eski mezunlar buluşmasına gider. Orada hayatının şokunu yaşar. Kocasının onu yıllar önce aldattığını ve 13 yaşında bir oğlu olduğunu öğrenir. Manana ne kadar doğru bir karar aldığını anlar. Artık geri dönüş yoktur.
Kızı da kocasından aldatma yüzünden ayrılır. Bu kez oğlu devreye girer. Karnı burnunda bir gelini eve getirir. Manana kocasıyla yeni evinde yemek yer. Ve ilk kez ona sorar "Sen kim olduğunu biliyor musun?".
Nana Ekvtimishvili'nin yazıp yönettiği Gürcistan filmi görülmeye değer. Kadının özgürlük kavramını çok güzel anlatıyor. Müzikleri de tekrar tekrar dinlenilecek kadar etkileyici. İyi seyirler.

18 Aralık 2017 Pazartesi

Dunkirk


2. Dünya Savaşı sırasında Almanya'ya karşı savaşan Fransız, Belçika ve İngiliz birliklerinin Dunkirk limanında sıkıştırılmasını konu alıyor. Christopher Nolan'ın yazıp yönettiği film sıradan savaş filmlerinden biraz farklı. 
Bir İngiliz askerinin limandan ayrılma çabası, bir pilotun düşmanı alt etmeye çalışması ve İngiliz sivillerin kendi tekneleriyle askerlerini kurtarmak için yola çıkması... Hepsi paralel bir şekilde farklı zamanlar baz alınarak anlatılıyor. 
Limanda kurtarılmayı bekleyen askerler bazen bombalanıyor ve sayıları an be an azalıyor. Hiç kan görmesek de savaş filmi izliyor olmanın gerginliği izleyiciyi sarıyor. Hemen oradan kurtulmaları lazım! Dediğimiz anda komutanlar aralarında konuşuyor "İngiltere gemi gönderemiyor bir sonraki savaşa hazırlık yapıyor". Kendi halkını ölüme mahkum eden insanlar gerçekten var olabiliyormuş diyorsunuz. 
Siviller limandan ayrılarak kendi imkanlarıyla askerleri kurtarmaya gidiyorlar. Ve adı hiç anılmayan Alman askerleri onları denizde de bombalamaya devam ediyor. Farklı bir savaş filmi izlemek isteyenlere iyi seyirler.

The Party



"The Party" Sally Potter'ın yazdığı kara bir İngiliz komedisidir. Janet, siyasi başarısını yakın arkadaşlarıyla kutlamak için hazırlık yapmaktadır. April kocası Gottfried ile gelir. Janet'in eşi Bill de salonda sabit bir noktaya bakıp içmeye devam etmektedir. Gottfried özlü sözlerin adamı olarak söylenmeye başlar. April ise her ne kadar kocasını bastırmaya çalışsa da başarılı olamaz. Arkadaşı Janet'e yardım için mutfağa gider.
Her şey göründüğü gibi normal değildir. Zamanla gerçekler su yüzüne çıkacaktır. Lezbiyen çift Martha ve Jinny gelirler. Güzel haberleri vardır. Jinny üçüz bebek beklemektedir. Ardından gelen Tom banyoda uyuşturucu alır ve silahı vardır. Ortalık karışmak üzeredir. Bir süre sonra itiraflar gelir. Bill ölmek üzeredir ve hayatının geri kalanını başka bir kadınla geçirmeye karar vermiştir. Bu kadın da Tom'un eşidir. Janet ve Tom çıldırırlar. Oysa Janet de kocasını aldatmaktadır. Birkaç sır daha gün yüzüne çıkar. Martha da Bill ile gençliğinde yatmıştır. Bu sır da Jinny ile olan ilişkisini gerer.
Gottfried Bill'in hastalık teşhisini ciddiye almaz, kendince alternatif tedavi yöntemleri önerir. April de Janet'i teselli etmektedir. Tom sonunda dayanamaz ve Bill'e saldırır. Silah Janet'ın eline geçer ve son gelen misafirin hayatı tehlikededir.
Karakterler çok güzel yaratılmış ve sınırları iyi çizilmiş. Zekice espriler de Sally Potter'ın eseri. Bol kahkahalı iyi seyirler.))

Thelma


Thelma üniversite okumak için Oslo'ya gider. Ailesi onu küçük bir eve yerleştirir. Sık sık kızlarını kontrol eden aile, onun dini ve ahlaki öğretilerinden çıkmamasını sağlarlar. Doktor olan babası ve tekerlekli sandalyedeki annesi soğuk ve kapalı bir tutum sergilerler. Thelma ilk kez evden uzak olmanın verdiği özgürlüğü yavaş yavaş kullanmaya başlar. Sınıf arkadaşı Anja, kütüphanede epilepsi krizi geçiren Thelma'ya yardım eder. Bu vesileyle yakınlaşırlar. Thelma ona aşık olur. 
Asıl ilginç olan Thelma'nın üstün güçleri olmasıdır. "Bir şeyi çok istersen olur" sözü gibi Thelma istemediği insanların ölümüne neden olmuştur. Küçükken kıskandığı erkek kardeşi gibi... Tam olarak sonuçları açıklanamasa da aileye göre sorumlu Thelma'dır. Tıpkı babaannesi gibi. (Bu arada öldü denilen kadın yıllar sonra bir bakımevinde ortaya çıkmıştır). Thelma gerçeklere ulaşmaya karar verir.
Hastalığının nedeni ve ailesinin tavrı onu başka birinin ölümüne yönlendirir. Belki de Thelma iyileştirici özelliğini keşfetmek üzeredir. 

3 Aralık 2017 Pazar

Hitchcock


"Hitchcock" korku filmleri yönetmeni Alfred Hitchcock'un "Psycho" filmini çektiği zamana odaklanıyor. Daha iyi bir film yapmak için seferber olan Hitchcock, sağlam konu bulamadığı için tedirgindir. Karısı Alma ona destek olur. Robert Bloch'un yazdığı "Psycho"yu okur ve birkaç sahne gözünde canlanır. Hemen onu film yapmaya karar verir. Annesine düşkün bir senaristi tutar. 
Usta yönetmen aynı zamanda sarışın takıntısıdır. Filmlerinde oynayan başrol kadınları ayrı bir gözetir! Bu durum karısının hiç hoşuna gitmez. Eşinden ilgi ve övgü bekleyen Alma, Alfred'i çekim süresince yalnız bırakır. Kendi senaryosunu yazmaya kararlıdır. Ancak etrafında dolanan flörtöz senarist günden güne tehlike arz eder. Bu da Hitchcock'un hoşuna gitmez.
Psycho çekim süreci çok sancılı geçer. Yapımcı bulamayınca filme varını yoğunu yatıran Hitchcock başarmak zorundadır. Bunun stresiyle yatağa düşer. İş yine  ortağı olan karısına kalır. Ne de olsa evlilik bu günler içindir. Güzel detaylara dayanan film için iyi seyirler.))

Sanat Koleksiyonu Olan Zengin Bir Adamın Öyküsü-7

  God of Art- Sanat Tanrısı 7. ARTEMİS Sabah uyandıklarında Artemis pek bir şey hatırlamamaktaydı. Yatakta yalnızdı. Aklında tek kalan p...