31 Mart 2014 Pazartesi

Terminus'da Ne Var? "The Walking Dead"


Kim ölür kim kalır meselesi...
İzlemeden okumayalım lüften.
4. Sezon 8. bölümün sonunda herkes hapishaneden dışarı savrulmuştu.
Gözü dönmüş vali gidip bir kampı kendine göre düzenlemiş, görünürde bir aile bile kurmuştu.
Ancak bu hayat onun için yeterli değildi. Kendi kendine hapishanedekileri (yani Rickleri) düşman edinmişti ve intikam almalıydı.
Kamptakileri doldurup hapishaneye sürdü. Ve Hershel'in kafası gövdesinden ayrıldı... Sapkın vali bunu Michonne'nin kılıcıyla yaptı. Sonrasında karşılıklı bir saldırmaca sürdü. Otobüsle hapishaneden ayrılanlar ve bir sağa bir sola savrulanlar oldu.
Ne hikmettir ki ilerleyen bölümlerde otobüsün en güvensiz yer olduğu anlaşıldı.
8. bölüm sonrasında "The Walking Dead" fanatikleri merakla bekledi.
Kim nereye gitti, nasıl buluşacaklar?
Rick ve Carl, Judith'i kaybetti ve bunu uzun bir süre üstlerinden atamadılar. Ağır yaralı olan Rick'i oğlu Carl gözetti. Bu süreçte babasıyla bazen monolog bazen de dialog şeklinde tartışan küçük Carl büyüdüğünü kanıtladı. Ancak Rick'in eskisi gibi olmadığını "işe yaramaz" hale geldiğini sertçe yüzüne vurdu.
Tabii ki Rick yeniden doğacaktı hemde en vahşi haliyle.
Daryl ise hızla dizinin yıldızı oldu. Beth ile ormanda saklanıp gerektiğinde okuyla walker öldürmeye devam etti. Ancak Beth için sıkıcı bir durumdu. Hiç konuşmayan bir adamla ömür geçmezdi. Hayatında ilk defa içki içmek isteyen Beth'in sonu ortadan kaybolmak oldu. Geride Daryl kaldı. Yolda onu bulan adamlarla takıldı Rick ile karşılaşana kadar. 
Yarı finalden sonra herkes ormanda yolunu aradı ve zombilerin kafasına keskin bir alet sapladı... Özellikle Michonne'in etrafındaki zombileri bir çırpıda kılıcıyla yoketmesi izlenesi bir sahneydi.
4. sezon sıkıcı olmaya başlayan hapishane muhabbetini bitiren valiye özelden teşekkür etmek isterim. Bir önceki sezon bitirse daha çok sevinirdim. Çünkü uzun süre bir yerde kalmaları onları kısır döngüye hapsediyor. Sürekli birbirini yiyen zombi öldüren insan topluluğu da bir yere kadar tabii.

TERMINUS 
Bir şekilde sağ kalan herkesin karşısına demiryolu çıktı. Tabelalarda "Terminus kampına gelin" gibi bir takım yazılar gördüler.Ve rayları takip ettiler. Birbirlerini kaybeden Glenn ve Maggie de bu yolla kavuştular.
(Birbirlerini arama sürecinde aşkın getirdiği cesareti gayet güzel göstermiş oldular. Ve ikisi de birbirinin yaşadığına sonuna kadar inandı.)
Washington'a götürülmesi gereken bilim adamı ve ondan sorumlu asker de onlara katıldı. 
Ancak Terminus nasıl bir yerdi? İlk giden ekip bunu pek sorgulamadı. "Artık hayatta kaldık, kampa sağ salim vardık" diyerek içeri girdiler ve Mary teyzenin barbekülerinden yediler.
Sonradan oraya varan Rick cephanesini toprağa gömdükten sonra Terminus'a daha şüpheci yaklaştı. Bu yüzden kapıyı kullanmadan içeri girdi. Pek de haksız sayılmazdı. 
Eski dostlarının eşyalarını başkalarının üstünde görünce dayanamadı ve onlara kavuşacak zemini sağladı. 
Rick-Carl-Daryl-Michonne-Glenn-Maggie ve yeni dostları bir vagonun içindeydiler.
Tyreese, Carol ve Judith ise dışarıda.
Rick: "onlar kendilerini akıllı sanıyorlar, sert taşa çarptıklarının farkında değiller" diyerek sezon finalinin son cümlesini çok karizmatik bir şekilde söyledi.
Yani küllerinden yeniden doğmak nasıl olurmuş sevgili senaristler bize göstermiş oldu.

5. Sezonda ne olur?
Merakla yaklaşık bir sene boyunca 5. sezonun başlamasını bekleyeceğiz.
Bu sürede izlenimler tazeyken eşle dostla bunları paylaşmak lazım.
Tahminler de cabası, kim ölür kim kalır, Terminus'dan nasıl kurtulurlar?




Sandıktan Ne Çıktı?


30 Mart 2014 Pazar

30 Mart Seçim Günü

Sabah 8.de uyandım...
Sokaklarda kimsecikler yoktu.
Kayıp şehir İstanbul olmuş.
Herkes bugün oy kullanacak.
Tüm okullar insan kaynıyor.
Umarım doğru insanlar seçimi kazanır.
30 Mart seçim günü milletimize hayırlı uğurlu olsun...
Akşama kadar seçim sonuçları konuşulacak.
Yarınki gazeteler seçim sonucuna göre başlık atacak.
Kaybedenler için umutlar bir dahaki seçime kalacak.
Siyaset böyle bir şey, yılmamak lazım, çelik gibi sinirlere sahip olmak lazım.

26 Mart 2014 Çarşamba

Eski Seçim Afişleri

                                       

                                         

                                    

25 Mart 2014 Salı

Nymphomaniac 1 ve 2 Üstüne

Danimarkalı yönetmen Lars Von Trier'in ülkemizde yasaklanan filmi Nymphomaniac, İf Bağımsız Film Festivali'nde gösterildi. En yakın gösterimi ise Nisan ayında 33. İstanbul Film Festivali'nde. İzlemek isteyenler -eğer bilet bulabilirlerse- son şanslarını kaçırmamalılar.


Nemfomani (hiperseksüelite);  Yunan mitolojisinde yer alan nemf (nymph) isimli perileriden gelir. Nemfler tanrıçalardan farklı olarak doğayı taklit eden ilahi ruhlardır. Efsanelerde genç ve güzel kadın olarak tasvir edilirler. Erkek kontrolünden tamamen uzaktırlar, maskülen güce karşı çıkan, özgür mitolojik yaratıklardır. Genel olarak beş kategoride sınıflandırılırlar: Gök perileri, su perileri, toprak perileri, bitki perileri ve yeraltı perileri. Dördüncü sınıfa ait Meliae, dişbudak ağacına özgü nemfleri oluşturur. 1. filmin afişinde balıkları yakalamak için kullanılan yem vardır, yani gelişimini tamamlamamış böcek. Nemfin bir diğer anlamı da budur.


Joe labirent gibi ıssız, ışıksız bir sokakta yatmaktadır, yoldan geçmekte olan Seligman onu alır ve evine götürür. Joe orta yaşlı, genç bir kadındır. Seligman ise yaşlı  bir adam. Normalde paylaşacakları bir şey yokken bir gece boyunca Joe'nun hikayesi sayesinde keşfe çıkarlar.
Joe öyküsünü iki filmde toplam sekiz bölümde anlatır. Önce çocukken cinselliği keşfetmesi, küçük oyunlar oynaması, anne ve babasıyla ilişki durumu üstüne yoğunlaşılıyor. İlgisiz bir anneyle Joe'nun hayatında iz bırakacak bir babası vardır. Babası, bitkiler ve ağaçlar üstüne bilgi sahibidir ve Joe ile ormanda sık sık gezinti yaparlar. Bir gün dişbudak ağacı üzerine konuşurlar. Babası ormandaki tüm ağaçların dişbudağı kıskandığını ve kendi ağacını bulduğunu söyler. Joe ise bir bakıma kendi ağacını aramaya başlar.
İlk cinsel deneyimi, tıp eğitimini yarıda bırakması ve  kendine bir iş bulması...
Hiç tecrübesi olmamasına rağmen bir ofis işi buluyor, eski yatak arkadaşlarından biri olan Jerome'un asistanı oluyor. Jerome hariç çevresindekilerle yatarken bir gün onun güzel sekreterle evlenip gittiğini öğreniyor. Kaybedilince anlaşılan aşk, aranmaya başlıyor.
Aklını yitirip ölen babası onu derinden etkiliyor. Önüne gelen erkeklerle birlikte olmaya başlayan Joe, 1. filmin sonunda Jerome'un geri gelmesiyle yeni bir hayata başlıyor. Evli, çocuklu ve tatminsiz olarak...
Jerome her ne kadar kıskansa da Joe'nun başka vücutları tanımasına izin veriyor. Aradığını bulamayan Joe, kendini işkence doktoruna atıyor. İflah olmaz bir şekilde ailesini terkederek zevki ve kendini aramaya devam ediyor.
En iyi bildiği şeyi yeni işi ile birleştirince çok başarılı bir tahsilatçı oluyor. Patronun önerisiyle kendine 15 yaşında güzel bir asistan tutup hem eşcinsel ilişkiyi deneyimliyor hem de yaşlandığını farkediyor.
Taa ki asistanın eski kocası Jerome ile yattığını öğrenene kadar...


Güzel Detaylar: İlk cinsel deneyimini yaşadıktan sonra, motorunu çalıştıramayan çocuğun yanına gidip bir çırpıda onun motorunu çalıştırıyor.
Seligman'ın hiç cinsel deneyimi yoktur. Joe ise bu konuda oldukça tecrübelidir. Ve Seligman'ın aseksüel olduğunu olaylara farklı yönden bakmasıyla anlar.
Joe hiç arkadaşı olmadığını Seligman'a itiraf eder, onu arkadaş gibi gördüğünü herşeyi açıkça anlattığını söyler. Bu sayede yeni bir karar alır. Artık eski alışkanlıklarını tekrarlamayacaktır.
Joe, sebebini bilmediği halde yürüyüş yaparken karşısında duran tepeye tırmanmak ister. O tepede aradığı ağacı bulur. Yalnız ve tek olarak en yüksektedir.
Filmin sonunda güneşin doğduğunu karşı duvardaki ışık huzmesinden anlarlar. Seligman ise ilk cinsel deneyimini yaşamak için misafir Joe'ya saldırır. Joe -"Ne yapıyorsun? İstemiyorum" dediğinde Seligman -"Herkese verdin, bana da ver" diyerek aynı mantığı -mantıksızlığı- devam ettirir.
Filmin dialogları gerçekten sorgulayıcı ve düşündürücü. Özellikle Seligman ve Joe konuştukça bir şeyleri keşfederkenki farkındalık durumları.
İmgeler, hayaller, yaşanmışlıklar ile hazzın sınırı ve sınırsızlığı gösteriliyor. Bir sürü detay içeren film uzun süre tartışılabilir.
İyi seyirler.

23 Mart 2014 Pazar

CHP'nin Twitter Reklamı-AKP'nin Bayraklı Reklamı


CHP'nin geleneksel parti reklamından daha iyisini yapabileceği, Twitter yasağını eleştiren son çalışmaları ile kanıtlanmış oldu. Bu tarz bir reklamla hem alışılmış parti reklamının dışına çıkılmış hem de asıl hedef kitleye hitap edilmiş gibi duruyor.

Sarıgüllü CHP reklamları biraz "herkes gelsin" kıvamında olmuş, kör gözün parmağına sokuluyor. Ancak AKP bunu senelerce yapıp nemalandığı için bir zarar gelmez diye düşünülmüş olabilir. En büyük sıkıntım reklamlarda kullanılan seksenli yıllar müzikleri. Kulak tırmalayan ve akılda kalmayan, itici...

AKP'nin ise yasaklanan -buna rağmen hala yayında olan- korkutucu-ucube ve milli duyguları sömürücü reklamı oldukça sevimsiz duruyor. Parti reklamlarında "bayrak, din ve İstiklal Marşı"nın propoganda amaçlı kullanılması yasak. Yüksek Seçim Kurulu da AKP'nin bu sebeple reklamını yasakladı. Ancak RTE yasak masak dinlemediği için "Gerekirse Yüksek Seçim Kurulu"nu da yasaklarız" diyerekten geri adım atmadı. Tabii bir de "Dombıra" şarkısını çalmışlardı. Çalmak derken teyipte çalmak değil hırsızlık anlamında yani izinsiz almak.

Ha bir de bayraklı reklamın Sony Playstation 2'nin reklam filminin kopyası olduğu söyleniyor.
İzleyin karar sizin...


21 Mart 2014 Cuma

PsikeArt Günleri Santralistanbul'da

Güzel bir Cuma gününde yeşillikler içindeki Santralistanbul'a gitmek lazım.
Hatta 21-23 Mart tarihlerinde düzenlenen Psikeart Günleri'ne katılıp "Sinemada Kadın ve Psikiyatri" temalı panelleri, söyleşileri izlemek lazım.
Biraz gecikmeme rağmen Meltem Cumbul'un söyleşisine yetiştim. Kahve içip kendime geldikten sonra;
"Kadın yönetmenlerin kadın karakterleri" bölümünde; Belma Baş, Belmin Söylemez ve Bingöl Elmas çektikleri filmlerdeki kadınları anlattılar. 
B harfiyle başlayan tüm kadın yönetmenlerimiz, toplumun kadına yüklediği vasıflara, kutsal annelik kavramına ve ezberlenmiş tutumlara filmleriyle nasıl başkaldırdıklarından bahsettiler.
Ve maalesef bir kez daha kadın kimliğiyle yaşamak ve toplumda erkeklerle eşit olabilmek için mücadele etmek zorunda kaldığımıza içimizden lanet ettik.
"Yönetmenler ve filmlerindeki kadınlar" bölümünde ise; ülkenin çeşitli üniversitelerinden gelen psikiyatristler çalışmalarını sundular.
Almodovar, Bergman, Bunuel ve Fellini filmlerinde kadının konumlandırmasını anlattılar.
Ancak sunum yapan değerli hocaların, yazdıkları metinleri işin uzmanına okutup öyle sunmaları daha sağlıklı olurdu diye düşünüyorum. 
Almodovar'ın sürekli kadınlarla büyümesi, Bergman'ın sık sık evlenip boşanması, Bunel'in bedel ödemek zorunda olan kadınları tanıması ve Fellini'nin entellektüel aşklar yaşaması... 
Hepsi bu yönetmenlerin gerçek yaşamında olan şeyler ve filmlerine yansımaları.
Cumartesi ve Pazar günü de sürecek olan etkinlik ücretsiz, program ise Psikeart'ın Facebook sayfasında bulunuyor.

19 Mart 2014 Çarşamba

18º Olan Hava Sıcaklığı

Havalar ısınınca insanlar kendilerini dışarı atarlar. Hemen bir deniz kenarı ve yesillik bulunur.
Gündüzleri hava o kadar güzel ki aksamin serinligiyle ters düşüyor. Kadıköy-Beşiktaş vapurundakilerin çoğu dışarı oturmak için birbiriyle yarışıyor. Bir kadın vapurun yaninda ayaklarını demire uzatarak bir seyler çalışıyor. Yanindaki adam ise hareketsizce denizi izliyor. Vapurla uçan martılar ise herkesin bir an gözüne takılıyor. Yunuslari görmemek ise gerçekten ayıp olur...
Iceride oturanlar hala öksürüp hapsuran eski hastalar. Cay ve portakal suyu satan görevli sizi ikna etmek icin gözünüzün içine bakıyor.  "Bir dakika beni dinler misiniz?" diye soran dilenci kendince yazdığı acindirma tiradini okuyor.
Dalgayla gelen suda islananlar gülüyor.  Diğerleri ise iyiki bana gelmedi ama islanan birini de gördüm diye icten ice seviniyor.
Cik cık cık bu sene kış gelmedi...

15 Mart 2014 Cumartesi

Allacciate Le Cinture - Kemerlerinizi Bağlayın


Yönetmen Ferzan Özpetek'in son filmi "Kemerlerinizi Bağlayın" dün Türkiye'de vizyona girdi.
Bu havada Ferzan filmi iyi gider diyerek arkadaşlarla bilet aldık. Koltuklarımıza kurulduktan sonra yağmurun sesiyle açılış sekansı başladı. Hareketli kamera şiddetle yağan sağnağı adeta bize yaşattı. Otobüs durağına varınca da bir tilt ile filmin başrol oyuncularıyla tanışmış olduk hemde bir ırkçı kavga sebebiyle.
Güzel Elena, bir barda garson olarak çalışmaktadır, en yakın arkadaşı ise gay Fabio'dur. Fabio ise Silvia ile oturmaktadır. Akşamları eve gelmemesiyle bir sevgili edindiği anlaşılan Silvia, çareyi arkadaşlarıyla Antonio'yu tanıştırmakta bulur. Tamirci olan kaba davranışlı Antonio, Silvia'nın arkadaşları tarafından sevilmez. "Zıt kutuplar birbirini çeker" Antonio ve Elena birbirine aşık olur. Ancak Elena'nın iki senelik bir ilişkisi vardır ve maalesef! o da Silvia'ya aşıktır. 
Bara gelen Antonio bir bardak birayı fondip yaptıktan sonra bardan hızla çıkar. Peşinde ise Elena vardır. İkisi motora binip giderler. Fonda ise güzel bir Kürtçe şarkı çalar. Bu sahnenin büyüsü, ikisinin aşkını en iyi anlatan sahnedir.
Elena'nın çatlak teyzesi ve annesi ona arkadaşının aşkını çaldığı için baskı yaparlar. Elena'da buna dayanamaz ve Silvia ile bir öğle yemeği ayarlar, Antonio ile birlikte olduğunu itiraf edecektir. Ancak Silvia ondan önce davranır, Elena'nın sevgilisine aşık olduğunu söyler. Bu bölümü filmin ikinci yarısında görürüz. Bu ve buna benzer birkaç sahne, olay farklı yerlerde -etkisizce- anlatıldığı için senaryonun matematiği bozulmuştur.
Aslında filmde bazı şeyler çok bazı şeyler az sürede anlatılmıştır. Masabaşında senaryo eksiklikleri tamamlansaydı film tam bir bütünlüğe ulaşabilirdi.
Antonio ve Elena motora atlayıp denize giderler, tam sahile varacakken bir cip ile çarpışmaya ramak kalır. Bu sahne filmin sonuna doğru cipin içindeki evli Antonio ve Elena ile bizi karşılaştıracaktır. Kendi gençlikleri ve orta yaşlılıkları aniden kesişirler.
13 sene sonra...
Fabio ile Elena ortak açtığı bar sayesinde rahat bir hayat geçirirler. Antonio ile evlenen Elena'nın bir oğlu ve bilmiş bir kızı vardır. Çapkın, sorumsuz ve kaba Antonio ilk günkü gibidir, Elena ise başarılı bir iş kadını, sorumluluk sahibi annedir. Tesadüfen gittiği mamografi taramasının sonucu pozitif çıkar. Ve kanserle mücadele başlar. Bu süreçte geçmişi, bugünü ve yaşadıklarını sorgulayan Elena hastanede Egle ile tanışır. İlginç bir arkadaşlık kurarlar.
En güzel sahnelerde biri de Elena'nın minik kızının peruklu annesinin fotoğrafını çekmesiydi. Anı bırakmak böyle bir şey olsa gerek...
Bir gece vakti aşka gelip hastaneye giden Antonio ise karısı Elena'nın ona aşık olup olmadığını öğrenmek ister. Elena ise onu herşeye rağmen çok sevdiğini,  olduğu gibi kabul ettiğini söyler. Gurunu okşanan Antonio karısını şevkle mutlu eder. Asıl mutlu ettiği ise ölmek üzere olan odadaki diğer kişi Egle'dir.
Bazen ters köşe yapmak için aklındaki ilk şeyi çekmeyen yönetmen Ferzan Özpetek, herşeyin 3. ya da 4. alternafitiyle filme biraz yazık ediyor. Seyirci filmin içine girip kendini teslim etmesine rağmen memnuniyetsiz ve tatminsiz bir şekilde kapanış jeneriğini izliyor. Sol tarafta akan görüntüler çekilip filme konulmayanlar. Belki oraya bakarak biraz daha izlediğiniz filme ekleme yapabilirsiniz.






10 Mart 2014 Pazartesi

Dilberay ile "Kadere Mahkumlar" Flash TV'de


Dilberay'ın hayatı ile ülkenin durumunun benzerliği.

1 Ocak 1956'da Kahramanmaraş ilinin Pazarcık ilçesinde bir çadırda doğdu. Soyu Halep'ten gelmedir. Kahramanmaraş ilinde, ilkokul 3. sınıfa kadar okudu. Ailesi ile birlikte Kahramanmaraş' tan Ankara'ya göç etmiş ve oradan da Bolu-Düzce taraflarına yerleşmişlerdi. Düzce'de okula devam edemeyip 13 yaşında yaşlı bir adamla evlendirildi. Evlenmeden önce ise Düzce'ye güzel ses aramak için radyocular gelmişti. O zamanlar sesinin çok güzel olduğunu ispat etmek için radyoya hemen katıldı ve Gönül Gel Seninle Muhabbet Edelim türküsünü söyledi ve radyocuların düzenlediği güzel ses yarışmasını birinci olarak kazandı. İki çocuk annesi olduktan bir müddet sonra evlendiği kişiden ayrıldı. Radyoda tanındıktan sonra 60 albümü oldu. Almanya'da iki kere hapis yattı. Flash TV'nin Kadere Mahkumlar adlı programında sunuculuk yapıyor. Beynelmilel filminden, 14. Altın Koza Film Festivali 2007, Ulusal yarışma "En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu" ödülünü aldı.

Bizler "Kadere Mahkumlar"ız!

7 Mart 2014 Cuma

Pringles'da domuz yağı mı var?

"Domuz yağı ve domuzdan elde edilmiş katkı (gün/ay/yıl) ve parti no.su kutunun altındadır" cümlesini okursanız yediğiniz Pringles'da domuz yağı olduğunu düşünür müsünüz?


Dizayn hatası böyle yanlış anlaşılmalara sebep olabilir. Tam cümle: "Domuz yağı ve domuzdan elde edilmiş katkı maddesi yoktur". Ancak cümlenin son kısmı Pringles suratının diğer tarafında kaldığı için okurken göz bir alt satıra inince diğer cümle ile birleşiveriyor.  İnsan domuz yağı yiyip yemediğini sorguluyor.)))

Kendi Nymphomaniac'ımızı Kendimiz Çekeriz!


Lars Von Trier'in Türkiye'de yasaklanan son filmi Nymphomaniac hakkında yabancı basından bazı başlıklar:

"Danimarkalı Yönetmenin Son Filmi Türkiye'de Yasaklandı"
"Türkiye Lars Von Trier'in Nymphomaniac Filmini Yasakladı"
"Nymphomaniac" Pornografik Olduğu Gerekçesiyle Yasaklandı"
"Nymphomaniac" Türkiye'de "Porno Filmi" Olarak Yaftalandı"
Sex Sahneleri Yüzünden "Nymphomaniac" Filmi Türkiye'de Yasaklandı"
"Türkiye'nin Tutucu Rejiminden "Nymphomaniac" Filmine Yasak Geldi

Yönetmen Lars Von Trier'in Türkiye'ye Göndermesi:

'HİNDİ'Lİ GÖNDERME
Kültür Bakanlığı’na bağlı Denetleme Kurulu, önceki gün oy çokluğuyla filmin vizyona girmemesi yönünde karar vermişti. Trier, “Filmimin Türkiye’de neden yasaklandığını anlayamıyorum. Film Şükran Günü’yle alakalı bile değil” (İngilizce’de Türkiye’nin karşılığı, hindi ile eşanlamlı olan Turkey kelimesi kullanılıyor. Hindi aynı zamanda Şükran Günü’nün resmi yemeğidir) diye yazdı.
Ardından “Filmimde Türkiye’ye karşı saygısızlık da yok. Hindi’nin kutsal bir hayvan olduğunu biliyorum. Lütfen bunu duyuralım” sözleriyle filminin kaldırılmasını alaycı bir şekilde yorumladı.

Bizden Onlara Cevap

Kendi içimizde geri giderken ecnebi memleketlere de bunu göstermemiz lazım.
Hatta Aykırı! yönetmene güzel bir ders vermemiz lazım! Bizde Nymphomaniac'ı erkek öyküsü çekip vizyona koyalım. 
Adam 60 yaşlarında olsun, 4 karısı olsun, 10 yaşında yeni karı alsın, grup sex yapsın -kapalı kapılar ardında, özelinde-, camiye giden ak sakallı sözde müslümanlardan olsun, muhafazakar partiye oy versin, evlatlarının boğazından haram lokma geçirtsin, paraları evde ayakkabı kutusunda zula etsin, internet kablolarını söküp atsın, eylemcilere palalarla saldırsın, onu istemeyen kadınları sokak ortasında 100 yerinden bıçaklasın, patronla telefon görüşmeleri yapsın, yalakalık yapsın, yalan söylesin hemde her dakika, yoksulun ekmeğini elinden alsın, ekmek almaya giden çocukların kafasına gaz kapsülleri atan polislere madalya taksın, çalsın çalsın çalsın, yemek yediği çanağa pislesin, para saysın, taciz etsin, herkese bağırsın, aklını oynatmasın başkalarına oynattırsın...

Al sana HasManyak! 





6 Mart 2014 Perşembe

Sarıgül "Başkan Kim?" ile Yandex Billboardu


"Başkan Kim?" sorusu altında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı CHP'li Mustafa Sarıgül'ün fotoğrafı var. Güzel şık bir çalışma farklı renklerdeki kutucukları görünce İstanbul'un mozaik bir kent olduğu izlenimine kapıldım. Eee tabi binbir milletten birbir çeşit insan gelip koca Türkiye'de buraya yerleşmiş. Nüfusa kayıtlı olan vatandaşların hepsine hitap edebilmek lazım. Ay sonu sandıktan birinci çıkmak lazım...
Böyle  bir billboardun yanına da nasıl bir reklam denk getirmek lazım?
Yandaş işi bunu asan iki kişi:)))
"Ben ne bileyim yandex miyim?" "Başkan Kim?" sorusunun -tersleme-cevabı gibi duruyor.
"Sağlam İrade" billboardunun yanına en iyi ne giderdi diye düşünüyorum...
Gün olur devran döner "patronun adamları"nın görüşleri değişir. O zaman dahiyane fikirler birer birer dökülür.
Sağlam İrade'nin yanına...

1 Mart 2014 Cumartesi

Tanrı Billboard İlanı Verince...

Stop destroying my mountains. -GOD

Let's meet at My house Sunday, before the game. -GOD

Feeling lost? My Book is your map.  -GOD

Don't make me come down there.  -GOD

Sanat Koleksiyonu Olan Zengin Bir Adamın Öyküsü-7

  God of Art- Sanat Tanrısı 7. ARTEMİS Sabah uyandıklarında Artemis pek bir şey hatırlamamaktaydı. Yatakta yalnızdı. Aklında tek kalan p...