Ana içeriğe atla

Eskişehir-Odunpazarı

Gri bulutların İstanbul'u sardığı bir cumartesi günü Sabah saat 9'da Eskişehir otobüsüne bindim sevgilimle:)
Yola çıktıktan sonar yağmur başladı ve biz börek-çay ikilisindeydik.
Sonrasında bir dinlenme tesisi bir yolculuk darken Eskişehir'e geldik.
Arwen otele attık kendimizi.
Ne kadar güzel tam 6 ay once açılmış. Odamız tam bir ev idi. Residence mantığında yapılmış olduğu için hiç çıkmadan orada yaşayabilir insan. Üst kattaki yatak odası tam uyumalık.
Tabii bizim işimiz olduğu için kendimizi çalışmaya adayacağımıza söz verdik.
Otelin karşısındaki restoranda kuzu ızgara yedik ve kendimize geldik.
İnanılmaz güzeldi, İstanbul'a gore de ekonomik.
Porsuk kıyısında kahve içerken gezinen taytlı kızlara gözümüz takıldı.
Bu arada Eskişehir'in taytlı kızları meşhurmuş özellikle askerdeki erkeklerin akıllarından çıkmıyormuş!
Taytlı tatar kızlar:)
Gelmişken Odunpazarı'na gitmeliyiz dedik ve 5 durak sonra vardık,
Bir blogda 18 km olduğu yazılıydı da biz de inanamadık.
Sürekli fotoğraf çektim ve çok sevindim. ))
Köpek kaçıran bir çocuk ve köpeği almak için onun peşinden giden digger çocuk kavgaya tutuştular. Köpek ikiye bölünüyordu az daha. Baya güldüm ikisi savaşa girdi resmen aileler karıştı. Tabii ertesi gün yine Odunpazarı'na gittik arkadaşları gezdirmeye kopek merkezde havlayarak geziniyordu. Sonuç; kopek yine sokak köpeği olarak kalmıştı.
İlk gece senaryo sunumu işimi baya ilerletmiştim rahat uyudum tabi.
Ertesi gün 5 aydır görmediğim kardeş Tolga'ya kavuştum, Kahvaltı kahve falan darken Gizem de geldi, hahahihi gezdik.
Papağan çibörekçi meşhurmuş diye gittik kapısına servis yapan adamın beni dövmediği kaldı. Lanet olsun dedim ben burada yemem, kapıda 50 kişi sıra olmuştu bile, insanlar bizi yiyebilirdi.
Gizem dedi ki "Neticede kedi kıyması" Rüya çibörekçisine gittik az insan var büyük masaya kurulup rahat rahat yemeğimizi yedik. Ellerine sağlık Rüya çibörek.
Gün bitince askerimizle vedalaşıp otobüsümüze bindik.
Bir Eskişehir macerası daha son buldu.
Sevgilimin aldığı lületaşı tesbih, benim bileziğim ve buzdolabı magneti anı kaldı:)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Allacciate Le Cinture - Kemerlerinizi Bağlayın

Yönetmen Ferzan Özpetek'in son filmi "Kemerlerinizi Bağlayın" dün Türkiye'de vizyona girdi. Bu havada Ferzan filmi iyi gider diyerek arkadaşlarla bilet aldık. Koltuklarımıza kurulduktan sonra yağmurun sesiyle açılış sekansı başladı. Hareketli kamera şiddetle yağan sağnağı adeta bize yaşattı. Otobüs durağına varınca da bir tilt ile filmin başrol oyuncularıyla tanışmış olduk hemde bir ırkçı kavga sebebiyle. Güzel Elena, bir barda garson olarak çalışmaktadır, en yakın arkadaşı ise gay Fabio'dur. Fabio ise Silvia ile oturmaktadır. Akşamları eve gelmemesiyle bir sevgili edindiği anlaşılan Silvia, çareyi arkadaşlarıyla Antonio'yu tanıştırmakta bulur. Tamirci olan kaba davranışlı Antonio, Silvia'nın arkadaşları tarafından sevilmez. "Zıt kutuplar birbirini çeker" Antonio ve Elena birbirine aşık olur. Ancak Elena'nın iki senelik bir ilişkisi vardır ve maalesef! o da Silvia'ya aşıktır.  Bara gelen Antonio bir bardak birayı fondip yaptıkta...

Terminus'da Ne Var? "The Walking Dead"

Kim ölür kim kalır meselesi... İzlemeden okumayalım lüften. 4. Sezon 8. bölümün sonunda herkes hapishaneden dışarı savrulmuştu. Gözü dönmüş vali gidip bir kampı kendine göre düzenlemiş, görünürde bir aile bile kurmuştu. Ancak bu hayat onun için yeterli değildi. Kendi kendine hapishanedekileri (yani Rickleri) düşman edinmişti ve intikam almalıydı. Kamptakileri doldurup hapishaneye sürdü. Ve Hershel'in kafası gövdesinden ayrıldı... Sapkın vali bunu Michonne'nin kılıcıyla yaptı. Sonrasında karşılıklı bir saldırmaca sürdü. Otobüsle hapishaneden ayrılanlar ve bir sağa bir sola savrulanlar oldu. Ne hikmettir ki ilerleyen bölümlerde otobüsün en güvensiz yer olduğu anlaşıldı. 8. bölüm sonrasında "The Walking Dead" fanatikleri merakla bekledi. Kim nereye gitti, nasıl buluşacaklar? Rick ve Carl, Judith'i kaybetti ve bunu uzun bir süre üstlerinden atamadılar. Ağır yaralı olan Rick'i oğlu Carl gözetti. Bu süreçte babasıyla bazen monolog bazen de dial...

Bulantı-Zeki Demirkubuz

"Var olmaktan başka hiçbir şey yok" Film, Jean-Paul Sartre'ın "Bulantı" isimli kitabı akla getiriyor... Filmdeki Ahmet  varoluşundan pişman mıdır bilinmez ancak nevrotik bir kaçış sürecinde olduğu kesindir. Karısını ve oğlunu uzaklara uğurlar. Gözü yaşlı eşi "Biz seni darlamışız" diye serzenişte bulunur giderken... Ahmet'in umurunda değildir. Çünkü onlar gidince de darlanmaya devam eder.  Karısı ve oğlu kaza geçirip öldüğünde Ahmet bir kadınla evde sevişmektedir. Telefonu defalarca çalar ve açmak istemez. Hatta sabahları evi toplamaya gelen kadın ona polisin aradığını söylese de durum değişmez. Ahmet sürekli bir kaçış içindedir. Gerçeği öğrenince onun acısına bile uzak kalırız. O yatak odasındayken kamera koridordadır ve film biraz daha uzak bir tarihle devam eder.  Ahmet yine eski Ahmet'tir. Sevgilisi ile daha rahat görüşecek diye düşünürüz ancak onun aramalarına cevap bile vermez. Çünkü ayrılmak istediğini yüzüne söyleyecek cesareti...