26 Ağustos 2019 Pazartesi

Sambuca'nın Hayaleti- Sicilya-İtalya-2


Dimdik bir dağa tırmanıyor gibiydi... İnleyerek ilerliyordu. Yol biraz yokuştu ama dağ kadar dik değildi. Eva’nın kafası dönerken her şey biraz daha büyüyordu. Ağrıyan dizlerini tutmak için eğilince bir pansiyon gördü. Yakınına gitti. Nereden baksa son on senedir kapısı bile açılmamıştı. “Of of” diye bağırdı. Yolun sonunda sanki biri sokağın karşısına geçmişti. Mavi gömlekli bir adam gördü. Durup geriye baktı, içki içtiği barın tabelasını hala görebiliyordu. Bu nasıl yoldu? Bitmiyordu.
Eva adama seslendi “Zio! Zio!”. Kendi kendine güldü, İstanbul’da olsa “Dayı! Dayı!” diye bağırırdı. Hemen yanına gelip ona yardım ederlerdi. Son gayretiyle ilerledi. Hiç durmadan geldiği noktada küçük bir pansiyon vardı. Kapısını açtı ve içeri girdi. Mavi gömlekli adam resepsiyon benzeri odadan çıkageldi. “Merhaba, nasıl yardımcı olabilirim?” “Una stanza” dedi son enerjisiyle Eva mırıldandı “Dayı bana bir oda ver!” Adam hemen giriş katında bir penceresi sokağa bakan odayı ona verdi. Eva kendini yatağa attı. Adam kapıda konuşuyordu, elinde domateslerle karısı belirdi.
Kadın Eva’yı gördüğüne çok sevinmişti, taze domatesleri göstererek onları yeni aldığını akşama makarna yapacağını söyledi. “Pasta pasta!” diye bağrışıyorlardı. Üst üste kurulan cümleler Eva’yı yormuştu. Biraz da açtı, içki o yüzden onu etkilemişti. Adam klasik İtalyan jestleri yapıyordu. Makarna çok güzel olacak, yersin doyarsın gibilerinden karnını gösteriyordu. Kadın kirli çamaşırlarını yıkayabileceğini söyleyince Eva “Valizim çalındı” dedi. Ailece o kadar üzüldüler ki olayın nerede, nasıl olduğunu sordular sonra ne yapması gerektiğini, İtalya’da bazen hırsızlıkların arttığını söyleyip ülke adına özür bile dilediler.
Eva, yatağın üzerinde doğrulmuştu çünkü karı koca konuşurken yatmak ayıp olurdu. Bir gözü banyodaydı. Kadın onu hasta sandı. Gelip elini alnına koydu. Eva aşağıdaki barda Sambuca içtiğini söyleyince adam bağırmaya başladı. Eski arkadaşları gündüz de içiyordu, içki çok zararlıydı, zaten yakında hastane yoktu, yaşlılar o yüzden temkinli davranmalıydı. Eva ayağa kalkınca çift bir adım geri gitti ve kadın yemek yapmaya gidiyordum diyerek odayı terk etti. Adam da “Ben gidip arkadaşlara kızayım, sana neden içki verdiler” diye söylenirken karısı onu engellemeye çalışıyordu.
Eva hemen duşu açtı ve odada bulduğu tabureyle duşun altına oturdu. Yatağın üzerinde bornozuyla uyumuştu. Bahçede sürekli konuşan çifti duyuyordu. Son kalan temiz beyaz elbisesini giyerek yemek için bahçeye çıktı. Küçük bir masa etrafına oturmuş çekirdek aile onu bekliyordu. Eva gelince ayağa kalktılar, kadın hemen mutfağa yemeği getirmeye gitti. Adam da centilmence sandalyesini çekti. Eva oturdu. Kadın makarnayı bolca yaptığını iki tabak yiyebileceğini anlatıyordu gelirken. Eva burada uzun süre kalamayacağını anladı. Kendince aileyle bir saat sohbet edip uyuyacaktı. Ancak uzun süredir başka biriyle karşılaşmadıkları için onu bırakmaya niyetleri de yoktu. Karnının doyması onu çok mutlu etmişti, sumaksız makarna fena değildi. 


"Mentre sembrava scalare una montagna... Avanzava gemendo. La strada era un po' in salita, ma non così ripida come una montagna. La testa di Eva girava, e tutto sembrava un po' più grande. Poco dopo aver camminato, vide una pensione. Si avvicinò. Sembrava che la sua porta non fosse stata aperta negli ultimi dieci anni. "Oh, oh!" gridò. Alla fine della strada, sembrava che qualcuno si fosse spostato dall'altra parte della strada. Vide un uomo in camicia blu. Si fermò e guardò indietro, poteva ancora vedere il cartello del bar dove aveva bevuto. Come poteva essere ancora in strada? Sembrava non finire mai.

Eva chiamò l'uomo "Zio! Zio!" Sorrideva da sola, se fosse stata a Istanbul, avrebbe gridato "Dayı! Dayı!" e qualcuno sarebbe venuto subito ad aiutarla. Si sforzò di andare avanti. Senza sosta, arrivò davanti a una piccola pensione. Aprì la porta e entrò. L'uomo in camicia blu uscì da una sorta di reception. "Ciao, come posso aiutarti?" disse. "Una stanza," disse Eva con le ultime energie rimaste. Sussurrò "Zio, dammi una stanza!" L'uomo le assegnò immediatamente una stanza con finestra che dava sulla strada al piano terra. Eva si gettò sul letto. L'uomo parlava alla porta e sua moglie apparve con dei pomodori in mano.

La donna fu molto felice di vedere Eva e le mostrò i pomodori freschi, dicendo che li avrebbe usati per preparare la pasta per la cena. Gridavano "Pasta, pasta!" Sovente le frasi si sovrapponevano e stancavano Eva. Inoltre, era un po' affamata, e l'alcol l'aveva influenzata. L'uomo faceva i gesti tipici italiani. Diceva che la pasta sarebbe stata molto buona e faceva gesti per indicare che avrebbe potuto mangiare fino a saziarsi. Quando la donna disse che poteva lavare i suoi vestiti sporchi, Eva disse "La mia valigia è stata rubata". La famiglia fu così dispiaciuta per quello che era successo e le chiesero come e dove fosse successo, poi le chiesero cosa avrebbe dovuto fare e chiesero scusa a nome dell'Italia, dicendo che talvolta ci sono più furti nel paese.

Eva si era alzata sul letto perché sarebbe stato maleducato rimanere sdraiata mentre la coppia parlava. Un occhio era sulla stanza da bagno. La donna pensò che Eva fosse malata. Venne e le mise una mano sulla fronte. Quando Eva disse che aveva bevuto Sambuca al bar di sotto, l'uomo iniziò a urlare. I suoi vecchi amici stavano bevendo anche durante il giorno, l'alcol era molto dannoso, e comunque presto non ci sarebbero stati ospedali, quindi gli anziani dovevano essere prudenti. Quando Eva si alzò, la coppia fece un passo indietro e la donna uscì dalla stanza dicendo che stava andando a preparare il cibo. L'uomo diceva "Sto andando a rimproverare i miei amici per darti alcol". Sua moglie cercava di fermarlo.

Eva aprì subito la doccia e si sedette sotto l'acqua con il taburetto trovato in camera. Si era addormentata in accappatoio sul letto. Sentiva continuamente la coppia che parlava fuori in giardino. Si rese conto che non sarebbe potuta restare lì a lungo. Avrebbe passato un'ora a parlare con la famiglia e poi si sarebbe addormentata. Tuttavia, non sembravano avere intenzione di lasciarla andare, poiché non avevano incontrato nessuno da molto tempo. Sapevano che sarebbe stato molto felice di condividere con loro un'ora di conversazione. Ma Eva capì che non avrebbe potuto restare a lungo. Dopo aver passato un'ora a chiacchierare con la famiglia, si sarebbe ritirata a dormire. Ma sembrava che non avessero intenzione di lasciarla andare perché non avevano incontrato nessun altro da tanto tempo. Sapevano che sarebbe stata molto felice di condividere un'ora di conversazione con loro."


Sambuca'nın Hayaleti- Sicilya-İtalya-1


Otobüs yeni yapılmış asfalt yolda yavaş yavaş ilerlerken Eva kuş gibi uyuyordu. Son dönemeçte aniden başı aşağı düştü. Camdaki izini görünce hemen koluyla sildi. Saçlarını yıkaması gerekiyordu. Tam üç gündür ne rahat bir yatakta uyumuş ne de sıcak suyla duş alabilmişti. Şikâyet edecek hali yoktu. Üstelik hava limanından çıktıktan sonra valizi kaybolmuştu. Hırsızını biliyordu ama başı belaya girmesin diye fazla sesini çıkaramamıştı. Yolun sağ tarafında birkaç tane ev gördü. Heyecanlandı. Seyahati son bulmak üzereydi. Yeni hayat onu bekliyordu, hissediyordu.
Eskiye ait eşyalar onu bilerek terk etmiş olabilirdi. “Evacık bizi geçmişinde bırak” diye konuşan bir pantolon, “Eva ben çok eskidim, artık emekliye ayrılmak istiyorum” diye yalvaran bir kazak düşündü. Hafifçe gülümserken al dudağı sarktı. İstanbul’dan aldığı çeşit çeşit, rengarenk baharatlar da valizdeydi. En çok ona üzüldü. Sumaksız makarna yemeğe alışmak zorundaydı. “Zaten burası İtalya, makarna sosu sıkıntısı çekmem herhalde” diye söylenirken şoför ona baktı. “Geldik” dedi. Eva biraz korku biraz da merak duygusuyla otobüsten indi. Son merdivene altı çıkmak üzere olan siyah sandaleti takıldı. “Of keşke sizi valize koysaydım” diyerek onlara bağırdı. Belki de sandaletleri çöpe atarak cezalandırabilirdi.
Birkaç adım attıktan sonra emin olmak için şoföre sordu “Burası Sambuca mı?”. Adam normal bir şekilde cevapladı “Evet, Zambuca.” Eva tekrarladı “Zambuca”. Otobüs geniş meydanda tek manevra yaparak geri döndü, boş bir şekilde bilmem kaçıncı yolculuğuna çıktı. Etrafta kimse yoktu. Gökyüzüne baktı, mavi-gri bulutları gördü. Yağmur geliyordu. Kalacağı oteli bulmak için büyük caddeden hafif yokuş çıkması gerekiyordu. Eva gördüğü eski, güzel evler karşısında şaşkına döndü. Hemen fotoğraf makinesini çantasından çıkardı. Sonra vazgeçti, acelesi yoktu.
Yokuşun solunda kapısı açık bir bar gördü. İçeride küçük bir ateş yanıyordu. Hareket eden ateşi görmek için bara girdi. Aydınlıktan karanlığa geçişte bir insan siluetinin elinde uzun çakmakla kadehteki içkileri yaktığını gördü. Gözü içeri alışırken siluet ona bardağı uzattı. Tam içecekken arka masadaki emekli dedeler bağırdı “Dur!”. Barmen alevi yok etmek için içkiyi başka bardağa boşalttı ve Eva’ya uzattı. Bir yudumda içkiyi içtikten sonra sordu, “Bu ne?”. Siluet barmen konuştu “Zambuca canım”. Dedeler hızla bara koştular ve kadeh tokuşturup içkilerini fondip yaptılar.
Kapının önündeki taşları iri yağmur damlaları kaplamaya başlamıştı. Eva’nın başı dönüyordu, oteli bulmak için harekete geçmezse barda uyuyakalacaktı. Barmen sonra hesaplaşırız tadında onu yolcu etti. Eva’nın dili tutulmuştu. Bu içki baya sertti. Yağmur yağıyordu tam da suya ihtiyacı olan saçlarının üzerine. Çok hoşuna gitti. Yıkanırken daha az su harcayabilirdi. Hem anneannesi de ne zaman yağmur yağsa kafasını camdan dışarı çıkarırdı “Bu çok şifalı” diye.



evrim özsoy

8 Mayıs 2019 Çarşamba

La Fantasma di Sambuca- Sicilia




1

Mentre l'autobus procedeva lentamente sulla strada asfaltata di recente costruzione, Eva dormiva come un uccello. All'ultimo giro, la sua testa cadde improvvisamente. Quando notò la traccia sul vetro, la asciugò immediatamente con un braccio. Doveva lavarsi i capelli. Per tre giorni non aveva dormito in un letto comodo, né poteva fare la doccia con acqua calda. Non c'era nulla di cui lamentarsi. Inoltre, dopo aver lasciato l'aeroporto, la sua valigia era andata persa. Sapeva del ladro, ma non fece molto per mettersi nei guai. Vide alcune case sul lato destro della strada. Era eccitata. Il viaggio stava per finire. Una nuova vita la stava aspettando.

Le vecchie cose potrebbero averla lasciata apposta. "Eva, lasciami nel passato," disse un pantalone, "Eva, sono molto vecchio, voglio andare in pensione," pensò un maglione. Sorrise leggermente. Anche le varietà e le spezie colorate acquistate da Istanbul erano nella valigia. La maggior parte la turbava. Doveva abituarsi alla pasta senza sumac. "Questo posto è l'Italia, la salsa di pasta è abbondante." L'autista la guardò, "Siamo arrivati," disse. Eva era un po' curiosa e scese dall'autobus. I sandali neri colpirono l'ultima scalinata. Quasi cadde. "Avrei dovuto lasciarvi in valigia," disse loro. Forse posso gettare i sandali nella spazzatura.

Dopo aver fatto qualche passo, chiese all'autista per essere sicura. "È questa Sambuca?" L'uomo rispose normalmente, "Sì, Sambuca." L'autobus fece una sola manovra per tornare alla grande piazza; Non c'era nessuno in giro. Alzò gli occhi al cielo e vide nuvole grigio-blu. Stava piovendo. Eva dovette camminare un po' in discesa dal grande viale per trovare il suo albergo. Era stupita dalle vecchie e belle case che aveva visto. Estrasse appena la fotocamera dalla borsetta. Poi si arrese, non aveva fretta.

Vide un bar con una porta aperta sulla sinistra della collina. All'interno c'era un piccolo fuoco. Entrò nel bar per vedere il fuoco. Nella transizione dalla luce all'oscurità, vide una figura umana accendere le bevande nei bicchieri con un lungo accendino. La figura gli consegnò un bicchiere. Mentre Eva beveva, i nonni in pensione al tavolo dietro di lei gridarono "Fermati!" Il barista versò la bevanda in un altro bicchiere per spegnere la fiamma. Glielo diede. Dopo aver bevuto un sorso, chiese, "Che cos'è questo?" La figura parlò, "Sambuca, amore, Sambuca." I nonni andarono velocemente al bar e bevvero le loro bevande.

Le pietre davanti alla porta iniziarono a coprire grandi gocce di pioggia. La testa di Eva girava, e se non si fosse mossa per cercare il suo albergo, sarebbe rimasta addormentata al bar. Il barista la chiamò (Ciao). La lingua di Eva era bloccata. Il barista disse, "Ciao!" La lingua di Eva era bloccata. Quella bevanda era davvero forte. Pioveva solo sui capelli che avevano bisogno di acqua. Gli piacque molto. "Posso risparmiare acqua lavandomi," pensò. Quando pioveva, sua nonna avrebbe messo la testa fuori dalla finestra e diceva "La pioggia è molto salutare!"



evrimozsoy@gmail.com

24 Şubat 2019 Pazar

Yenilenerek Kendini Değiştir!



Yeni bir hayat bekleme, hemen harekete geç ve işe başla!
Yapman gerekenler:

1. Öncelikle işe kıyafetlerinden başla!
Dolabını aç ve giysilerine bak. İçlerinden hangisi seni mutlu etmiyor gözüne kestir. Hemen kocaman bir çöp poşeti al ve içine uzun süredir giymediğin, giydiğinde seni rahat hissettirmeyen, rengi solmuş, modası geçmiş, alakasız birinden hediye gelmiş, tarzına uymayan, seni şişman gösteren, su çekmiş, sarkmış her şeyi içine koy. Poşetin ağzını kapa. Arada gördüklerini başka poşete de koyabilirsin. Biliyorum ki bir poşet asla yetmeyecek. Ayakkabıların, çantaların ve aksesuarların için de aynısını uygulaman lazım. Dolapların içini silip şimdi kıyafetlerini rengine göre yerleştir. Pembeler bir yere yeşil tonları bir yere. Asla onları karıştırma. Ne kadar mutlu oldun şimdiden? Arada dolabı açıp bakmandan belli:))) Bu kıyafetleri en yakın çöpe, geri dönüşüm kutusuna ya da ihtiyacı olan birine verebilirsin.

2. Gelelim ev mevzusuna. Evin küçük ya da büyük olabilir ama en güzeli sade ve az eşya. Kıyafetlerinden arındığın gibi evdeki fazlalıkları da atmalısın. Güzel bir temizlik ile yorgunluktan bayılana kadar devam etmelisin. Yoksa yarım kalan iş bitmez.))) 3 senedir sehpa üstünde duran objeyi başkasına hediye etme zamanı geldi. Özellikle halının ve perdenin rengi sade olsun ki zihnin evde bulanmasın, dinlensin. Mutfak, depo, yatak odası, banyo, salon düzenlendiyse biraz da kendimize dönelim.

3. Kafa dağıtmak için farklı bir müzik dinlemek gerek! Hiç dinlemediğin müziği bul. Bu klasik müzik de olabilir, caz da R&B de. Bir süre onu dinle, seni zorlamayacak farklı ülke müzikleri de olabilir. Yaratıcı insanlar bu yönteme sık sık başvuruyormuş. Faydasını göreceksin. Aynı şeyleri yaparken müziğini değiştir.

3. Güzelleşme zamanı geldi. Kendini asla ihmal etme. Kuaföre git. Bakımını yaptır. Spa da olur, hamam da sauna da. Her ay rahatlaman lazım. Cilt bakımı (Kore ürünleri:) Tırnak bakımı yapalım ve makyaj malzemelerini yenileyelim. Para varsa komple atıp yenisini alalım. Rujumuzu biraz belirgin yapabiliriz. İlgi çekmek güzeldir. Saçları daha sık fönleyelim lütfen.

4. Güzellikten spora geç! En az haftanın bir günü yoga olur pilates olur zumba olur. Ne yapıyorsan yap ama git. Pahalı deme 20 Lira'ya dersler de var. Aylık üyelik yapmak zorunda değilsin. Bu seni gerebilir. Görev gibi spora gitme, zevkle git. Koşu bandı sıkıcı geliyorsa zumba yap eğlen! Dans iyidir. Bazen yorulana kadar spor yapmalı kafanı dağıtmalısın. En kötüsü evde ip atla ama komşuları rahatsız etme. Fiziksel aktivite beynini çalıştıracak.

5. Ceviz ye! Azıcık akıllan. Kuru yemişini, meyveni, sebzeni eksik etme. Sağlıklı beslen. Gün içinde bol çeşitli ye. Ancak ekmek yeme. Hamur yeme. Bunu demesi kolay ama 2 senedir ekmek, börek, baklava yiyemeyen biri olarak diyorum ki ne kadar zararlı oldukları ancak 1 sene sonra anlaşılıyor. Yani glüteni bırakmak çok zor. Biz çok tüketiyoruz ama karnımızdaki şişlikler, bel çevresindeki goflukların tek kaynağı hamurişi. Hiç glüten tüketmezseniz emin olun 1 ayda 3 kilo garanti vereceksiniz. Ama devam ettirip rejimi bozmamalısınız. "Dayanamıyorum, elim ayağım titriyor,, doymuyorum, açım, sadece bir dilim yiyorum" çok tehlikeli laflar. Bir süre sonra alışılıyor. Çok zor ama hamurun ne kadar zararlı olduğu inanın 1 sene sonra anlaşılıyor. Vücudu terkedince yeni biri oluyorsunuz. Aynı şey şeker için de söyleniyor ancak enerji yaptığı ve bana dokunmadığı için arada kek-kurabiye-sütlü tatlı yiyorum. Ama paketli şeker-çikolata glikozdan dolayı balgam ve gıcık yapıyor onları yiyemiyorum. İyi bir şey! EKMEK YEME! Yapabilirsin. Daha dinç ve zihnin berrak olacak.

6. Tatile çık. Uzun süredir gitmek istediğin yere hemen git. Gençken gez. Yaşlanınca da gez. Unutma bir hayata başka hayatlar da sığdırabilirsin. Yani Türkiye'de koca bulamadım diyorsan İtalya var. Burada iş bulamadım diyorsan Almanya var.)) Dil de önemli öğren muhakkak. Ücretsiz kurslar var. Git öğren. Sosyal ol. Muhakkak zengin ve çevresi geniş arkadaş edinmek gerekmiyor. Her kesimden insanlarla sohbet edip başka bakış açılarını da gör! Bu işine yarar.

7. Kişisel gelişim kitapları yerine roman oku, öykü oku. Yoksa başka dünyalara gidemezsin. "Sen güçlüsün!" diyorlar belki de güçlü değilsin. Önemli olan kabullenmek. Ne yapacağına sonra bakarsın. Güçlü olacağım diye erkekleşme. Metropoller erkekleşmiş kadın kaynıyor. 35 yaşında, beyaz yaka, bekar bağırıyor "Kendi ayaklarımın üzerinde duruyorum". Tebrikler ama saldırma lütfen. Kadın kadındır, erkek erkek. Yalnız yaşayabilirsin ama cinsiyet değiştirmiş gibi durma. Bırak o tercih olarak kalsın. Yani sen kadınsan öyle davran, tek başına yaşaman seni manyak yapmasın. Sokaktaki kedileri köpekleri eve getirip onları kendi yaşam alanından koparma. Yalnız yaşamayı öğrenmemişsin demek, kendi ayakların üzerinde duramıyorsun demek. Başka bir canlıya ihtiyaç duyuyorsan bu insan olsun. Hayvanları bunun için kullanma. Hayvanlara insanı anlamlar yükleme. O canlı yalnız dağda da yaşar ama sen asla!

8. Film izle, belgesel izle, TRT 2 izle:)) Farklı ülkeleri ülke sinemasıyla tanırsın. Boş dizileri izleme, annen, baban izliyorsa tak kulaklığı kendi dünyana geç. Tiyatroya git, şehir, devlet iyidir, özelleri seçmen lazım. Youtube'da var, aç bir müzikal dünyan şenlensin.

9. İşle ilgili pek fikrim yok. İstemediğim işte asla çalışmadım. Kendimi sıkmadım ve ezdirmedim. Dedikodu ise çok sıkıcı. O yüzden vakit harcayacak şeyler yapma. İş yerinde sana dert yanıp enerjini yiyenleri geri püskürtmelisin. Zaten senin kuyunu kazanlardan biri de mutlaka odur.

10. Eski fotoğraflar ve gelecek. Eski fotoğraflarına bak, beğenmediklerini at ve geleceğini nasıl gördüğünü hatırlar. Eğer o noktada değilsen demek pek istemiyordun. Hala içinde kalan bir şeyler varsa harekete geç. Meslek değiştirmek, ülke değiştirmek, şehirden taşınmak, boşanmak ya da evlenmek artık daha kolay! Azap çekme. Canının istediğini yap. Son olarak da EMEKLİLİĞİNİ BEKLEME. Harekete geç!












14 Şubat 2019 Perşembe

Ghost In The Shell-Tokyo Ghoul-Gintama

Rupert Sanders'in yönettiği "Kabuktaki Hayalet"in başrollerinde Scarlett Johansson, Michael Pitt, Michael Wincott, Takeshi Kitano ve Juliette Binoche oynuyor. Japon sanatçı Masamune Shirow tarafından yaratılan bir manga serisinden uyarlanan bilim kurgu filmi, "9. Birlik Özel Görev Gücü"nün başında yer alan, özel operasyonlardan sorumlu insan cyborg hibritin öyküsünü anlatıyor. Aynı zamanda Mamoru Oshii imzalı, 1995 yapımı ünlü animasyon filmi Ghost in the Shell'in live-action uyarlamasıdır.

Binbaşı Major, ameliyat masasındadır. Uyanınca ona limandaki bir kazadan kurtulduğu söylenir. Vücudu kurtarılamadığı için ona yeni bir vücut yapılmıştır... Bir sene sonra azılı suçluları yok etmek için görevinin başında olan Binbaşı, zaman zaman anlam veremediği anılar görür. Doktoru da onları etkisiz hale getirmek için bazı müdahalelerde bulunmaktadır. Binbaşı kendini adadığı görevinde azılı bir suçlu olan Kuze ile karşı karşıyadır. Ona ulaşmak için cesurca hamleler yapar. Yol arkadaşı Batou da onu yalnız bırakmaz.  

Düşman bilinen Kuze, aslında Binbaşı'nın gözünü açacak tek kişidir. Çünkü ona söylenen yalanların ortaya çıkmasına sebep olur. Bakalım Major adaletsizlik için neleri göze almıştır?


Tokyo Ghoul, 29 Temmuz 2017 tarihinde vizyona giriyorSui Ishida tarafından oluşturulan manga Weekly Young Jump'da Eylül 2011 - Eylül 2014 tarihleri arasında yayımlanmış. Devam serisi de 16 Ekim 2014'te başlamış olup halen devam etmektedir. 12 bölüm televizyon animesi olarak; 3 Temmuz 2014 - 19 Eylül 2014 tarihleri arasında, diğer 12 bölüm anime ise mangadan farklı bir hikaye ile 8 Ocak - 26 Mart 2015 tarihleri arasında yayınlanmıştır 
Ken Kaneki, bir kafede Rize Kamishiro adında bir kadınla tanışır. İkinci buluşmaları biraz kanlı biter. Çünkü Rize bir ghoul (gûl) dur. Yani insan eti yiyerek yaşamını sürdüren bir çeşit canlıdır. Rize onu ısırdıktan sonra üstüne düşen inşaat demirleri yüzünden ölür. Ken de hastaneye kaldırılır. Doktor, Kaneki'ye Rize'nin organlarını nakil eder. Böylece hayata geri döner. Daha sonra kendini saklamak için uğraş verse de Kaneki, yarı insan/yarı gûl şekilde topluma katılıp yaşam mücadelesi vermeye başlar. 
Ghoul ne demektir? Vampire benzeyen ghoul’lar sadece kan emmek yerine avını tümüyle yerler. Kimi insan yemeyi zevkle yaparken kimisi de mecburiyetten yapar. Tokyo’da onlara karşı mücadele eden CCG (Commission of Counter Ghoul) adlı bir birim de bulunmaktadır. Ken Kaneki’nin yaşam mücadelesi de hastanede başlayan ikinci hayatıyla daha bir anlam kazanır. 

Gintama; Hideaki Sorachi tarafından yazılan Shonen Jump dergisinde yayımlanan bir mangadır. Edo'da yaşayan Sakata Gintoki, Shimura Shinpachi ve Kagura'nın komedi ve aksiyon içeren yaşamını anlatır. Bir samuray olan Gintoki, Shinpachi'yi, gezegenlerini ele geçiren amantolardan kurtarmıştır. Daha sonra en güçlü klan olan Yato klanından Kagura ile tanışırlar ve Yorozuya'yı oluştururlar. Gintoki sıradan bir insanmış gibi göründüğünden düşmanlarının alayına maruz kalır. Gintoki Amantoların işkalinde onlar ile savaşmıştır ve arkadaşlarının ona verdiği isim ise Beyaz Şeytan'dır.  
Gintoki ve arkadaşlarının başına gelen olaylar bazen komik, bazen hüzünlü ve bazen de macera ve aksiyon doludurSık sık Gintokinin eski savaş yoldaşlarından olan ve 'Kihetai' denen bir terör örgütünün lideri olan Takasugi ile mücadele ederler. Zamanla Amantolar arkasındaki gerçek önyüze çıkar ve örgütler arası savaşlar başlar.

JoJo’s Bizarre Adventure: Diamond is Unbreakable 
Haftalık Shonen Jump dergisinde 1987-2004 yılları arasında yayınlanan ‘JoJo’s Bizarre Adventure mangası 2005 senesinde Ultra Jump adlı dergide yayınlanmaya devam etmiştir. Hirohiko Araki'nin mangasının dördüncü bölümü olan “Diamond is Unbreakable”ı Ağustos ayında live action film olarak izleyebileceğiz.  
Film, S şehrindeki Jōsuke Higashikata ve arkadaşlarının başına gelen olayları anlatıyor. Sihirli okun ortaya çıkması gerekmektedir. Çünkü ancak diğerlerini o durdurabilir.” Birçok televizyon animesine adapte edilen manga Kuzey Amerika’da da okuyucularıyla buluşmaya başlamış. Warner Bros ise Diamond is Unbreakable filminin yapımcısı... Şimdiden iyi seyirler.

Neko Atsume No Ie 
20 Ocak 2014 senesinde çıkan kedi toplama oyunu “Neko Atsume” den uyarlanan filmin adı “Kedi Toplama Evi”. Masaru Sakumoto best seller kitaplar yazan biridir. Ancak son zamanlarda ona pek ilham gelmez. Hayatında yeni bir sayfa açmak adına yeni bir eve taşınır.  
Masura çatısında konuşan bir kedi ile karşılaşır. Daha sonra onu göremez. Kediye yemesi için yemek götürür ve onu bulmak için elinden geleni yapar. Diğer kedilerle arasında farklı bir iletişim başlar. Bakalım Masura yeni kitabı için nasıl bir ilham kedisi! ile karşılaşacaktır... 8 Nisan’da gösterime giren filmi kediseverler ayrı bir duyguyla izleyecek.

Blade of the Immortal 
Afternoon dergisinde 1993 senesinden 2012’ye kadar yayınlanan manganın yaratıcısı; Hiroaki Samura. Aynı adlı mangadan uyarlanan film, diğerlerine göre biraz daha kanlı. Manji’nin kızkardeşi gözü önünde öldürülmüştür. İntikam almaya karar veren Manji’ye güç vermek için gizemli bir kadın ortaya çıkar. Bu kadın ona sonsuz gençlik ve ölümsüzlük bahşeder. Rin’in ailesi de yok edilmiştir. O da intikam için bir yolculuğa çıkar bu süreçte Manji’den destek ister. İkisi "Itto ryu” ya karşı bir savaşa girerler. Bu savaştan acaba kim galip çıkacaktır?

Sanat Koleksiyonu Olan Zengin Bir Adamın Öyküsü-7

  God of Art- Sanat Tanrısı 7. ARTEMİS Sabah uyandıklarında Artemis pek bir şey hatırlamamaktaydı. Yatakta yalnızdı. Aklında tek kalan p...