29 Mayıs 2015 Cuma

"Algida Efsane Seçim Özel"in Metnini Yazan ve Onaylayanlara

Adeta bir seçim özel programı gibi başlayan reklam ünlü marka Algida'nın imiş. Birbirinden farklı 3 tür dondurma aralarında yarışıyor. Bu yarışma da Twitter'da oluyor.
Reklamın giriş metni:
"Türkiye Efsane Algida'sını seçmek için Twitter'a gitti, seçim yasağı nedeniyle henüz sonuçları açıklayamıyoruz ancak Türkiye'nin dört bir yanında Tweetler sayılıyor. Sevgili seyirciler an itibariyle seçim yasakları kalktı hemen ilk sonuçlara bakalım!" diyerek Banana Joe'nun aldığı oy oranına geçiliyor. 
Zaten reklamda kısıtlı bir zaman var, üst üste adam konuşuyor. Seçim yasağı nedeniyle sonuçları açıklayamıyoruz dedikten sonra hemen sonuçları açıklamak da neyin nesi? Laf olsun torba dolsun adam bolca konuşsun diye mi o cümle eklendi. Açı değişince seçim yasağı mı kalktı. Peki seçim yasağının olması dondurma almak isteyen halk için ne kadar önemli. İşe yaramayan cümleler atılsaydı reklam daha vurucu olmaz mıydı? 
"Banana Joe %30 oy almış, Buzzy ise %34 ve Winner da %36'da. Türkiye geneli oy dağılımına da bakalım. İstanbul ve Ankara'da Winner önde Adana'da ise Banana Joe. Banana Joe'nun Akdeniz Bölgesi'nde (burada gereksiz tekrarlanma var) belirgin üstünlüğü var. Muz yetiştiricileri Banana Joe'ya sahip çıkmış görünüyor." (Yani muz satarız muzlu dondurma yeriz mantığı-Altta da "Akdeniz Bölgesi Muza Doymuyor! yazıyor). Böyle devam ederken bir yerde "Winner da seçim sonrası ilk konuşmasını yapıyor... şimdi o görüntüler ekrana geliyor, bizde bu görüntüleri ekrana  hemen getiriyoruz". Nasıl farklı şekillerde aynı cümle kurulur diye alıştırma yapmışlar sanırım. Ve bu anlatım bozukluklarıyla dolu olan reklam filmi TV kanallarında gösteriliyor. Zaten iki lafı bir araya getiremeyen bir ülkenin insanlarıyız, okumuş etmiş insanlar bu metni yazıyor ve üstüne de okumuş etmiş Algida yöneticileri bunu onaylıyor ve hevesle piyasaya sunuyorlar.
Görsellerden, grafiklerden bahsetmiyorum bile bir dondurma böyle anlatılmaz çünkü...
Biraz cesur ol Algida, ürünlerini kendi içinde yarıştıracağına başka markaların ürünleriyle kıyasla!
Bu yaratıcı reklamı üreten dahiler aşağıda!



Kampanya İyi Slogan Kötü


25 Mayıs 2015 Pazartesi

Cannes 2015 Ödülleri




Festivalde, Altın Palmiye: Yönetmenliğini Jacques Audiard’ın üstlendiği Dheepan filmi / Fransa  Büyük Jüri Ödülü: Saul Fia / Macaristan  En İyi Yönetmen: The Assassin filmiyle Hou Hsiao-hsien / Tayvan En İyi Erkek Oyuncu: The Measure of a Man filmindeki rolüyle Fransız aktör Vincent Lindon En İyi Kadın Oyuncu:  Ödülü Mon Roi filmindeki rolüyle Fransız oyuncu Emmanuel Bercot ve Carol filmindeki rolüyle ABD’li oyuncu Rooney Mara bölüştü. En İyi Senaryo:  Chronic filminin senaristi ve yönetmeni Michael Franco / Fransa Jüri Ödülü:  Yorgos Lanthinos’un yönetmenliğini üstlendiği The Lobster / Yunanistan En İyi Kısa Film: Wave 98 / Lübnan kazandı.

22 Mayıs 2015 Cuma

Mad Men Bitti Mi?


Eveeeett! Geldik bir dizinin daha sonuna. Öyle böyle bir dizi değil, 7 sezon TV ekranlarına damga vurmuş bir drama idi Mad Men. Matthew Weiner'ın bir film olarak tasarladığı proje yıllar önce diziye çevrilmiş ve ekip pilot bölümü çekildikten sonra 1 sene evde oturup haber beklemişti. Değdi mi, değdi. Sonunda AMC Mad Men'e büyük bir şans verdi ve günden güne dizinin şöhreti yayıldı. İlk zamanlar "60'lı yıllar reklamcılığını anlatıyor" diye aralarında konuşan insanlar vardı, izleyen reklamcıların hepsi kendisini Don Draper sandı... Oysa geçmişinden kurtulmak için başkasının yerine geçen adamın reklam sektöründeki başarı hikayesiydi. Mutlu bir aile yaşamı olabilecekken her fırsatta karısını aldatan ve gördüğü çaresiz kadınları kurtarmak! isteyen karizmatik, yaratıcı kişi Don Draper'dı.
Son sezonu ikiye bölüp 2015'e sarkıtma mantığını pek anlayamasam da hevesle beklediğim son bölümler bitti bile. Böylece parçalanan son sezonu izlerken "kime ne olmuş" dedim durdum. Bir ona bir buna baktım ve final oldu. Aslında hiç memnun değilim ama Megan'a ne olduğunu da görmek isterdim.))) 
Sterling Cooper&Partners kendini kurtaramayınca Mccann Erikson adlı büyük reklam şirketi tarafından bünyesine alındı. Yani bizim Mad Men ekibi artık başka bir reklam şirketinde çalışacaktı. Kimse memnun kalmadı. Joan yeni odasında otururken başka bir müşteri temsilcisini sertçe uyardı. Çünkü Joan'ın binbir emekle aldığı müşteriye "golf oynamayı" teklif etmişti, oysa adam sakattı. Joan haklı sebeple kendi getirdiği işlerle ilgilenmek istiyordu ancak yeni şirketin bazı kuralları vardı. Çaresizce savaşa giren Joan'a Roger destek oldu ve o da payını alıp bir kenara çekildi. Orta yaşlı zengin sevgilisi ile evinin kadını olabilecekken Ken onun aklına karpuz kabuğu soktu. Ve bir çırpıda prodüksiyon şirketi kurdu, Peggy ise ona ortak olmayı elinin tersiyle itti. Çünkü o Mccann Erikson'da yükselmek istiyordu.
Peggy sekreter olarak girdiği Sterling Cooper'dan kıdemli metin yazarı olarak çıktı. Mccann Erikson onu eğitimsiz olduğu için hala sekreter kategorisine soksa da o inat etti ve odası hazır olana kadar ajansa gitmedi. Elinde ofis eşyalarının kutusu, ağzında sigarasıyla yeni işine adım attı. Orada da kendini kabul ettirmek biraz zordu hatta son toplantıda Stan ile bir iş alamadı, ancak birkaç ayardan sonra istediğini elde etti. Veeee aşkı buldu. Uzun zamandır ona aşık olan Stan, sonunda Peggy'ye açıldı. Peggy ise onun daima haklı çıktığını düşünerek, hayatta kendisini dengeleyecek sevgi dolu adamı bulduğunu farketti. İkisinin öpüşüp mutlu olmasıyla seyircinin içi rahat etti.
İlk bölümde Pete ve diğerleri asansörde yeni işe başlayan toy Peggy'ye laf atmıştı. Son bölümde ise içmeye onsuz gidemeyeceklerini söylediler. Yani Peggy, 70'li yıllarda kadın-erkek eşitliği açısından çok şey başarmış biri olmuştur. 
Betty bu dizide en çok çile çeken kadın karakterdi. Don'un tüm ihanetlerine katlanan, üç çocuk yetiştiren ve kocası için mankenlikten vazgeçen güzel Betty, mutfakta üst üste sigara içen bahtsız bir kadına döndü. Ve bu sıkıntının sonunda kanser oldu. Ölümüne sayılı günlerin kaldığını öğrenince de bir rahatlama hissetti. Kendisinin de söylediği gibi "Vazgeçmek gerektiğinde vazgeçmeyi" öğrenmişti. Çocuklara bile belli etmeden her zamanki hissizliğiyle geri kalan zamanının tadını çıkarmaya devam etti.
Pete ise özel jetiyle karısı Trudy ve küçük kızıyla yeni bir yaşama yelken açtı. Aslında hayatta ezikler de kazanabilir mottosunun iyi bir örneği oldu. Roger ise Megan'ın çılgın Fransız annesi ile ciddi düşünüp yaşlılığını planlamış oldu. 
Gelelim Don'a. Mccann Erikson toplantısında diğer yaratıcı yazarlardan farklı olmadığını hissedince basıp gitmişti. Amerika'nın çölünde gezinirken bazı küçük şehirlerde tanıştığı insanlarla kendini tanımaya başladı. Parası çalındı, dayak yedi, kullanıldı ve çöküş yaşadı. Yolu hippilerin arınma kampına düşünce kendini sorguladı. Geri dönemeyen Don, bir nevi vedalaşmak gibi hayatındaki önemli insanları aradı. Kızı Sally gerçekten olgunlaşmıştı, annesinin hastalığını söyledi ve Don yıkıldı. Özür diler gibi eski karısı Betty ile konuştu. En son da Peggy'yi aradı. Ona deli gibi bağıran Peggy, Don'un önemli olduğunu ve şirkete geri gelmesi gerektiğini söyledi.
Don o telefon görüşmelerinden sonra derin bir şekilde hissedilen yokluğunu farketmedi ta ki itiraf toplantısında etrafındakiler tarafından farkedilmeyen ezik bir adamı dinleyene kadar. Ağlayan adama gözyaşları ile sarıldı, içinden geldiği gibi. Aslında Don cazibesiyle tüm kadınların dikkatini çeken, iş dünyasında yayılan şöhretiyle imrenilen üst kalitede bir adamdı. Her yaratıcı insan gibi kendini kaybetmişti ve çıktığı yolculuktan yeniden dirilerek geri döndü.
Açık havada yapılan yogada "oummm" sesiyle huzura erdi ve bu süreçten yaratıcı Coca Cola "Hilltop" reklamı ile çıktı. Yani Don Draper öldü ve tekrar dirildi.
Mad Men üstüne daha neler neler yazılabilir ancak final bölümü ile izleyiciye veda etti. Sevinsek mi üzülsek mi bilemedim, ama bizi farklı bir dünyaya götürdüğü kesin!


20 Mayıs 2015 Çarşamba

Boychoir-François Girard


Stet, 12 yaşında dünya güzeli bir çocuktur. Ancak kaderi güzel değildir. Hafifmeşrep alkolik annesine destek olmaya çalışırken bir yandan da okula gider. Okul arkadaşlarının annesiyle dalga geçmesine sert karşılıklar verir, sürekli öğretmenleri tarafından cezalandırılır. Ona okumayacak bir çocuk gözüyle bakılır. Tek bir öğretmeni hariç. Onun müziğe olan yeteneğine inanır ve ünlü "Boychoir" korosunu okula davet eder. Koro şefiyle onu tam tanıştıracaktır ki Stet oradan kaçar. Eve döndüğünde ise annesinin bir trafik kazasında öldüğünü öğrenir.
Mezarlıkta babası ile tanışan Stet mecburen onunla gider, belki bir yuvası olur diye düşünürken Boychoir yatılı müzik okulunda kendini bulur. Biyolojik babasının düzenli bir ailesi vardır, yani geçmişte Stet'in annesi ile yaptığı kaçamağı karısına söyleyemeyeceği için onu eve götüremeyecektir. Stet istemeyerek de olsa okula kabul edilir. Okulun paraya ihtiyacı vardır. Ve zamanla Stet'e de ihtiyacı olacaktır.
Yaşı gereği diğer öğrencilerden farklı olan çocuk koroya girebilmek için gece gündüz çalışır. Herkes Noel'de ailesinin yanına giderken o gizlice okulda kalmaya devam eder. Diğer çocuklardan biraz farklıdır, asabi olması ve işleri kendine göre halletmesi biraz tedirginlik yaratır. Hocaları Stet'in hızla ilerleme kaydetmesine şaşırırlar ve New York'taki konser için onu soloya çıkarmak isterler. Stet'in tek rakibi diğer solo söyleyen okulun yıldız çocuğudur. 
Stet rakibinin hastalığından yararlanır ve soloya çıkar. Orkestra şefi ise onunla gurur duymaktadır. Notaları çalınsa bile o bunu dert etmez kendini müziğin ritmine bırakır. Rakibin intikamı bununla da bitmez, annesinin polisteki fotoğrafını bulur ve okulun her yerine asar, Stet de bunu affetmez ve çocuğu bir güzel pataklar. Disiplin cezası alıp almaması orkestra şefinin elindedir. Onun da Stet'in dediği gibi fazla zamanı yoktur.
Son konser kilisededir ve "Gökten meleklerin  indiğini, insanların ağladığını" görmek isteyen okul yöneticisi hazır beklemektedir. Stet gece gündüz çalışarak tiz sese çıkmayı başarmıştır ve tüm kilise onun sesiyle inlerken babası da onu gizlice izlemektedir.
Stet tam okula adapte olmuş, müziği içine sindirmiş ve başarının tadını yakalamışken beklenmedik bir durumla karşılaşır. Aslında bu herkesin beklediği ama onun tahmin edemediği bir şeydir. Stet'in sesi değişir. Yaşı gereği ergenliğe girdiği için kalınlaşan sesi artık koro için uygun değildir. Ve Stet okuldan ayrılmak zorundadır. Babası ve cici annesi onu almaya gelirler. Stet okul sayesinde yeni bir aile kazanmıştır.
Dustin Hofmann, disiplinli orkestra şefini çok iyi oynuyor, abartmadan, kendini göstermeden ve rol çalmadan. Bugün isim yapmış hangi oyuncu o rolde olsa "Ben Starım" demek için büyük büyük oynar ancak mütevazi duruşuyla "Boychoir"un sağlam bir film olmasını sağlıyor.
Garrett Wareing, Stet karakterini hakkını vererek canlandırıyor. Hem sevimli hem agresif olabilen güzel bir yüze sahip ve çok yetenekli bir çocuk. 
Baştan sona boğazınızda bir düğümle filmi izliyorsunuz ve sona doğru gözyaşlarını koyveriyorsunuz. Özellikle müzikler muhteşem. Stet'in öyküsü bu kadar güzel anlatılabilirdi. Muhakkak izlenmesi gereken sağlam bir film:)) Yönetmen François Girard'ın ve senarist Ben Ripley'ın ellerine sağlık. İyi seyirler.


13 Mayıs 2015 Çarşamba

Inherent Vice-Paul Thomas Anderson


1970 yıllarında Los Angeles'da kafası dumanlı bir dedektif olan Doc, eski kız arkadaşı kaybolunca onu aramaya başlar. Sinopsisi bu kadar açıklayıcı ve sade görünse de filmi Paul Thomas Anderson çekince oldukça karışık bir hale geliyor. Senaryosunu da yazan yönetmen bizi Larry Sportello'nun kafasının içine sokuyor. Sürekli bir ot içme halinde olan polis çözmeye çalıştığı konuyla alakalı alakasız insanlarla görüşüyor. Böylece izleyicinin önüne birbirinden bağımsız kısa olaylar çıkmasını ve onlara kafa yormasını sağlıyor.
Sportello evinde uzanırken rüyalarının kızı eski sevgilisi gelir, onu hiçbir zaman yarı yolda bırakmadığını gözyaşları içinde söylerken başının biraz belada olduğunu anlatır. Kısmen yardım isteyen kız, emlak kralının metresi olduğunu söyler. Ve ertesi gün ortadan kaybolmuştur. Aracına binene kadar rüya mı gerçek mi olduğunu anlamadığımız sekans bitse de müthiş müzik diğer sahnelerde de devam eder.
Emlak kralının peşine düşen Doc, ıssız bir yerde masaj salonuna gider ve uyandığında yanında bir ölüyle yatmaktadır ve bir yığın polis ona silahını doğrultmuştur, özellikle "Koca ayak" lakaplı polisten hiç hazzetmemektedir. Sorgu sırasında onun da dediği gibi aslında bu cinayetleri Doc işliyor olabilir. Sürekli bir git-gel durumu vardır ve bu tüm film boyunca devam eder.
İyi oyuncuların yer aldığı filmde, absürt sahneler izleyiciyi kahkahaya boğmasa da güldürmeyi başarıyor. "The Master" filmini sevmediğim Anderson, "There Will Be Blood" ve "Magnolia" ile beni kendine hayran bıraksa da son filmi "Inherent Vice" ile beni hayalkırıklığına uğratıyor. Yönetmenin bazı filmlerine hayran kalıp bazı filmlerini sevmemek de olabiliyormuş.
Mükemmel çerçeveleme, iyi oyunculuklar ve ince mizah duygusu filmdeki en önemli noktalar. Bütünlük açısından bakmak gerekirse girilen bir sokakta sürekli yön değiştirip labirente ilerleyen bir durumu temsil ediyor. Yine de iyi seyirler:)))



8 Mayıs 2015 Cuma

Black Mirror


Biraz gecikmiş olarak izlediğim "Black Mirror-White Christmas" özel bölümü yine sarsıcıydı.

Sanat Koleksiyonu Olan Zengin Bir Adamın Öyküsü-7

  God of Art- Sanat Tanrısı 7. ARTEMİS Sabah uyandıklarında Artemis pek bir şey hatırlamamaktaydı. Yatakta yalnızdı. Aklında tek kalan p...