26 Ağustos 2019 Pazartesi

Sambuca'nın Hayaleti- Sicilya-İtalya-2


Dimdik bir dağa tırmanıyor gibiydi... İnleyerek ilerliyordu. Yol biraz yokuştu ama dağ kadar dik değildi. Eva’nın kafası dönerken her şey biraz daha büyüyordu. Ağrıyan dizlerini tutmak için eğilince bir pansiyon gördü. Yakınına gitti. Nereden baksa son on senedir kapısı bile açılmamıştı. “Of of” diye bağırdı. Yolun sonunda sanki biri sokağın karşısına geçmişti. Mavi gömlekli bir adam gördü. Durup geriye baktı, içki içtiği barın tabelasını hala görebiliyordu. Bu nasıl yoldu? Bitmiyordu.
Eva adama seslendi “Zio! Zio!”. Kendi kendine güldü, İstanbul’da olsa “Dayı! Dayı!” diye bağırırdı. Hemen yanına gelip ona yardım ederlerdi. Son gayretiyle ilerledi. Hiç durmadan geldiği noktada küçük bir pansiyon vardı. Kapısını açtı ve içeri girdi. Mavi gömlekli adam resepsiyon benzeri odadan çıkageldi. “Merhaba, nasıl yardımcı olabilirim?” “Una stanza” dedi son enerjisiyle Eva mırıldandı “Dayı bana bir oda ver!” Adam hemen giriş katında bir penceresi sokağa bakan odayı ona verdi. Eva kendini yatağa attı. Adam kapıda konuşuyordu, elinde domateslerle karısı belirdi.
Kadın Eva’yı gördüğüne çok sevinmişti, taze domatesleri göstererek onları yeni aldığını akşama makarna yapacağını söyledi. “Pasta pasta!” diye bağrışıyorlardı. Üst üste kurulan cümleler Eva’yı yormuştu. Biraz da açtı, içki o yüzden onu etkilemişti. Adam klasik İtalyan jestleri yapıyordu. Makarna çok güzel olacak, yersin doyarsın gibilerinden karnını gösteriyordu. Kadın kirli çamaşırlarını yıkayabileceğini söyleyince Eva “Valizim çalındı” dedi. Ailece o kadar üzüldüler ki olayın nerede, nasıl olduğunu sordular sonra ne yapması gerektiğini, İtalya’da bazen hırsızlıkların arttığını söyleyip ülke adına özür bile dilediler.
Eva, yatağın üzerinde doğrulmuştu çünkü karı koca konuşurken yatmak ayıp olurdu. Bir gözü banyodaydı. Kadın onu hasta sandı. Gelip elini alnına koydu. Eva aşağıdaki barda Sambuca içtiğini söyleyince adam bağırmaya başladı. Eski arkadaşları gündüz de içiyordu, içki çok zararlıydı, zaten yakında hastane yoktu, yaşlılar o yüzden temkinli davranmalıydı. Eva ayağa kalkınca çift bir adım geri gitti ve kadın yemek yapmaya gidiyordum diyerek odayı terk etti. Adam da “Ben gidip arkadaşlara kızayım, sana neden içki verdiler” diye söylenirken karısı onu engellemeye çalışıyordu.
Eva hemen duşu açtı ve odada bulduğu tabureyle duşun altına oturdu. Yatağın üzerinde bornozuyla uyumuştu. Bahçede sürekli konuşan çifti duyuyordu. Son kalan temiz beyaz elbisesini giyerek yemek için bahçeye çıktı. Küçük bir masa etrafına oturmuş çekirdek aile onu bekliyordu. Eva gelince ayağa kalktılar, kadın hemen mutfağa yemeği getirmeye gitti. Adam da centilmence sandalyesini çekti. Eva oturdu. Kadın makarnayı bolca yaptığını iki tabak yiyebileceğini anlatıyordu gelirken. Eva burada uzun süre kalamayacağını anladı. Kendince aileyle bir saat sohbet edip uyuyacaktı. Ancak uzun süredir başka biriyle karşılaşmadıkları için onu bırakmaya niyetleri de yoktu. Karnının doyması onu çok mutlu etmişti, sumaksız makarna fena değildi. 


"Mentre sembrava scalare una montagna... Avanzava gemendo. La strada era un po' in salita, ma non così ripida come una montagna. La testa di Eva girava, e tutto sembrava un po' più grande. Poco dopo aver camminato, vide una pensione. Si avvicinò. Sembrava che la sua porta non fosse stata aperta negli ultimi dieci anni. "Oh, oh!" gridò. Alla fine della strada, sembrava che qualcuno si fosse spostato dall'altra parte della strada. Vide un uomo in camicia blu. Si fermò e guardò indietro, poteva ancora vedere il cartello del bar dove aveva bevuto. Come poteva essere ancora in strada? Sembrava non finire mai.

Eva chiamò l'uomo "Zio! Zio!" Sorrideva da sola, se fosse stata a Istanbul, avrebbe gridato "Dayı! Dayı!" e qualcuno sarebbe venuto subito ad aiutarla. Si sforzò di andare avanti. Senza sosta, arrivò davanti a una piccola pensione. Aprì la porta e entrò. L'uomo in camicia blu uscì da una sorta di reception. "Ciao, come posso aiutarti?" disse. "Una stanza," disse Eva con le ultime energie rimaste. Sussurrò "Zio, dammi una stanza!" L'uomo le assegnò immediatamente una stanza con finestra che dava sulla strada al piano terra. Eva si gettò sul letto. L'uomo parlava alla porta e sua moglie apparve con dei pomodori in mano.

La donna fu molto felice di vedere Eva e le mostrò i pomodori freschi, dicendo che li avrebbe usati per preparare la pasta per la cena. Gridavano "Pasta, pasta!" Sovente le frasi si sovrapponevano e stancavano Eva. Inoltre, era un po' affamata, e l'alcol l'aveva influenzata. L'uomo faceva i gesti tipici italiani. Diceva che la pasta sarebbe stata molto buona e faceva gesti per indicare che avrebbe potuto mangiare fino a saziarsi. Quando la donna disse che poteva lavare i suoi vestiti sporchi, Eva disse "La mia valigia è stata rubata". La famiglia fu così dispiaciuta per quello che era successo e le chiesero come e dove fosse successo, poi le chiesero cosa avrebbe dovuto fare e chiesero scusa a nome dell'Italia, dicendo che talvolta ci sono più furti nel paese.

Eva si era alzata sul letto perché sarebbe stato maleducato rimanere sdraiata mentre la coppia parlava. Un occhio era sulla stanza da bagno. La donna pensò che Eva fosse malata. Venne e le mise una mano sulla fronte. Quando Eva disse che aveva bevuto Sambuca al bar di sotto, l'uomo iniziò a urlare. I suoi vecchi amici stavano bevendo anche durante il giorno, l'alcol era molto dannoso, e comunque presto non ci sarebbero stati ospedali, quindi gli anziani dovevano essere prudenti. Quando Eva si alzò, la coppia fece un passo indietro e la donna uscì dalla stanza dicendo che stava andando a preparare il cibo. L'uomo diceva "Sto andando a rimproverare i miei amici per darti alcol". Sua moglie cercava di fermarlo.

Eva aprì subito la doccia e si sedette sotto l'acqua con il taburetto trovato in camera. Si era addormentata in accappatoio sul letto. Sentiva continuamente la coppia che parlava fuori in giardino. Si rese conto che non sarebbe potuta restare lì a lungo. Avrebbe passato un'ora a parlare con la famiglia e poi si sarebbe addormentata. Tuttavia, non sembravano avere intenzione di lasciarla andare, poiché non avevano incontrato nessuno da molto tempo. Sapevano che sarebbe stato molto felice di condividere con loro un'ora di conversazione. Ma Eva capì che non avrebbe potuto restare a lungo. Dopo aver passato un'ora a chiacchierare con la famiglia, si sarebbe ritirata a dormire. Ma sembrava che non avessero intenzione di lasciarla andare perché non avevano incontrato nessun altro da tanto tempo. Sapevano che sarebbe stata molto felice di condividere un'ora di conversazione con loro."


Sambuca'nın Hayaleti- Sicilya-İtalya-1


Otobüs yeni yapılmış asfalt yolda yavaş yavaş ilerlerken Eva kuş gibi uyuyordu. Son dönemeçte aniden başı aşağı düştü. Camdaki izini görünce hemen koluyla sildi. Saçlarını yıkaması gerekiyordu. Tam üç gündür ne rahat bir yatakta uyumuş ne de sıcak suyla duş alabilmişti. Şikâyet edecek hali yoktu. Üstelik hava limanından çıktıktan sonra valizi kaybolmuştu. Hırsızını biliyordu ama başı belaya girmesin diye fazla sesini çıkaramamıştı. Yolun sağ tarafında birkaç tane ev gördü. Heyecanlandı. Seyahati son bulmak üzereydi. Yeni hayat onu bekliyordu, hissediyordu.
Eskiye ait eşyalar onu bilerek terk etmiş olabilirdi. “Evacık bizi geçmişinde bırak” diye konuşan bir pantolon, “Eva ben çok eskidim, artık emekliye ayrılmak istiyorum” diye yalvaran bir kazak düşündü. Hafifçe gülümserken al dudağı sarktı. İstanbul’dan aldığı çeşit çeşit, rengarenk baharatlar da valizdeydi. En çok ona üzüldü. Sumaksız makarna yemeğe alışmak zorundaydı. “Zaten burası İtalya, makarna sosu sıkıntısı çekmem herhalde” diye söylenirken şoför ona baktı. “Geldik” dedi. Eva biraz korku biraz da merak duygusuyla otobüsten indi. Son merdivene altı çıkmak üzere olan siyah sandaleti takıldı. “Of keşke sizi valize koysaydım” diyerek onlara bağırdı. Belki de sandaletleri çöpe atarak cezalandırabilirdi.
Birkaç adım attıktan sonra emin olmak için şoföre sordu “Burası Sambuca mı?”. Adam normal bir şekilde cevapladı “Evet, Zambuca.” Eva tekrarladı “Zambuca”. Otobüs geniş meydanda tek manevra yaparak geri döndü, boş bir şekilde bilmem kaçıncı yolculuğuna çıktı. Etrafta kimse yoktu. Gökyüzüne baktı, mavi-gri bulutları gördü. Yağmur geliyordu. Kalacağı oteli bulmak için büyük caddeden hafif yokuş çıkması gerekiyordu. Eva gördüğü eski, güzel evler karşısında şaşkına döndü. Hemen fotoğraf makinesini çantasından çıkardı. Sonra vazgeçti, acelesi yoktu.
Yokuşun solunda kapısı açık bir bar gördü. İçeride küçük bir ateş yanıyordu. Hareket eden ateşi görmek için bara girdi. Aydınlıktan karanlığa geçişte bir insan siluetinin elinde uzun çakmakla kadehteki içkileri yaktığını gördü. Gözü içeri alışırken siluet ona bardağı uzattı. Tam içecekken arka masadaki emekli dedeler bağırdı “Dur!”. Barmen alevi yok etmek için içkiyi başka bardağa boşalttı ve Eva’ya uzattı. Bir yudumda içkiyi içtikten sonra sordu, “Bu ne?”. Siluet barmen konuştu “Zambuca canım”. Dedeler hızla bara koştular ve kadeh tokuşturup içkilerini fondip yaptılar.
Kapının önündeki taşları iri yağmur damlaları kaplamaya başlamıştı. Eva’nın başı dönüyordu, oteli bulmak için harekete geçmezse barda uyuyakalacaktı. Barmen sonra hesaplaşırız tadında onu yolcu etti. Eva’nın dili tutulmuştu. Bu içki baya sertti. Yağmur yağıyordu tam da suya ihtiyacı olan saçlarının üzerine. Çok hoşuna gitti. Yıkanırken daha az su harcayabilirdi. Hem anneannesi de ne zaman yağmur yağsa kafasını camdan dışarı çıkarırdı “Bu çok şifalı” diye.



evrim özsoy

Sanat Koleksiyonu Olan Zengin Bir Adamın Öyküsü-7

  God of Art- Sanat Tanrısı 7. ARTEMİS Sabah uyandıklarında Artemis pek bir şey hatırlamamaktaydı. Yatakta yalnızdı. Aklında tek kalan p...