Bu sene 28. kez düzenlenen festivalde ancak iki seans film izleyebildim. İkisi de İtalyan Kültür Merkezindeydi. Seyirci sayısı fena değildi. Umarım ki kısa film festivali güçlenerek yoluna devam eder.
"Ships Passing In The Night" filmini çok beğendim. 12 dakikalık Almanya yapımı bir animasyon. Gerçekten çok etkileyici. Somalili bir adam tuttuğu balığı kaçırınca onu aramaya çıkar. Ailesini geride bırakır. Göçmen teknesindeki yolculuğu, ölümden kurtulması ve karaya ulaştığında biriyle dostluk kurmasını izleriz. Polislerin gelip onu hastalıklara karşı tedbir amaçlı spreylemesi ve gözetim altına alması yeni arkadaşını rahatsız eder. Ve onun hayalini ne kadar gerçekleştirebileceğini düşünür.
"Ghost Town" da favorilerimden biri. Sürekli bombalanan bir şehirde üst üste sigara içen bir adam. Dokusunu kaybeden çevrede güçsüz düşmüş vahşi hayvanlar ve ölmek üzere olan yaşam. Hırvatistan yapımı filmin yönetmeni Marko Djeska.
Gökçe Pehlivanoğlu'nun "İpler" adlı filmi müthiş bir görsellikle ve hareketle başlıyor. Türk-Yunan ortaklığındaki filmde biraz konunun işlenmesi hızlı geçilmiş gibi. Su altı çekimleri de şık ve güzel duruyor.
"Vigil" her ne kadar "Modern Zamanlar"ın kasvetli halini hatırlatsa da izlemesi biraz zor sanki. Bazen kısa film daha kısa olmalı diye düşünüyor insan...
"The Silent Mob" Endonezya'da bir çölde geçiyor. 1.5 dolara insan çalıştırmak isteyenlerin birbiriyle savaşını anlatıyor. Gerilimi ve heyecanı her daim yüksek tutan film, izlenmeye değer.
"God Knows" romantik Asya filmleri tadında başlıyor ve öyle bitiyor. Sağır ve dilsiz olan müzisyen bir kız cüzdanını düşürür. Onu bulup getiren çocuğa aşık olur. Ve bir takım yanlış anlaşılmalar sonunda umutsuzluğa kapılır.
"So Be It" tam bir İtalyan filmi. Küçük kız ressam annesinin kendini odaya kapatmasından son derece rahatsızdır. Babasıyla tartışan annesi evi terkedince çareyi ona yardım etmekte bulur. Ancak bir süre sonra buna pişman olur ve tepkisini kendince sanatsal bir çalışma ile gösterir. Cristina Spina'nın yönettiği filmin süresi 20 dakika.
"Ağaçeriler" Elif Ertürk'ün belgeseli. Çok sevdiğim Turhan Yavuz da görüntü yönetmeni. Kazdağlarında yaşayan Tahtacı Türkmenlerini anlatan filmde onların gelenek ve görenekleri çok güzel işlenmiş.
Luka Popadic'in "Carousel" filmi yerel bir festivalde koro yarışmasına katılan orta yaşlı kadınları anlatıyor. Hayatlarından alınan kısa kesitte ailelerini ve kimlerin ölümüne üzüldükleri, nasıl ayakta kaldıkları doğal bir şekilde işleniyor.
Ne bakanlığın ne de düzgün bir kuruluşun desteklediği kısa film festivali Hilmi Etikan'ın çabalarıyla ayakta kalıyor. Yine aynı şeyleri söylüyoruz "Yurtdışında olsa böyle olmazdı". İşte bu sebeple ne kısa film gelişiyor ne de insanlar aydınlanabiliyor. Çark her zamanki gibi içine dönüyor.