30 Eylül 2015 Çarşamba

True Detective Sezon 2


True Detective ikinci sezon da ilk sezon gibi bomba etkisi yarattı. Başrolünde Colin Farrell, Vince Vaughn, Rachel McAdams, Taylor Kitsch ve Kelly Reilly ayrı ayrı döktürmüşler. Yani oynadıkları karaketerin hakkını tam olarak vermişler.
Giriş müziği Leonard Cohen, "Nevermind" insanı alıp dizideki atmosfere götürüyor. İlk sezondaki "Far From Any Road" gibi. Dumanlı zamanlarda dinlenmelik. Olay bu sefer California'da geçiyor. Dedektif Ray Velcoro (Colin Farrell çok sevdiğim bir oyuncudur, özellikle ilk gençlik yıllarımızda filmlerini beğeniyle izlerdik :) karısının başından geçen tecavüz olayından sonra hem işinde hem özel hayatında dibe vurmuştur. Doğan çocuğun tecavüzcüden olup olmamasını umursamadan onu kendi oğlu olarak benimsemiştir. Boşanma süresinde çocuğun velayetini almak ister ancak karısını ikna etmek oldukça güçtür. Çünkü Ray kirli bir polistir ve agresif tavırları günden güne artmaktadır. Kaybedecek bir şeyi olmayan Ray'in bir de gangster arkadaşı vardır. Frank adındaki bu adam klüp ve kumarhane işletmektedir. Ray'in mahkeme masrafları için ek işe ihtiyacı vardır. Frank ise onu kollayan polis arkadaşına yardım eder. Yıllar önce Ray karısına tecavüz edeni yana yakıla ararken Frank ona adamın ismini vermiştir. Bu iyiliği unutmaz ve ona sadık kalır. Daha sonra gerçek tecavüzcü yakalanınca Ray oyuna geldiğini düşünür ve kabına sığmaz.
Antigone ise dişli bir polistir. Pek sosyal değildir ve ilk sahnelerden anlaşılacağı üzere cinsel hayatında sorunlar vardır. Babası hippidir. Kızkardeşi ise seks videolarında oynamaktadır. Sırf canı istediği için para karşılığı erkeklerle birlikte olur ve aslında sanat okuluna gitmek istemektedir. Ani, babasına bir sorgu için gittiğinde "Biraz kızınla ilgilen orospu olmuş" gibilerinden laflar söyler. Babası ise rahat bir gülümsemeyle "Ah! Athena benim aşk tanrıçası kızım" der. Görünen odur ki ailede tek kendini kurtaran dedektif olan Ani'dir.
Eski asker yeni devriye polisi Paul, bir gün otobanda hızla giden bir aktristi durdurur ve kuralları uygular. Bu da ona pahalıya patlar. Olayın büyümemesi için polise yatma teklifi eden kadın, istediğine ulaşamaz ve taciz edildiğini savunur. Oysa Paul kendini kadınlarla birlikte olmaya zorlayan bastırılmış bir gaydir. Ne yazık ki eski birlikteliği de ortaya çıkmıştır. Kendini otobanda hızdan kaybettiği bir gece bankta oturan bir adam görür. Bu ceset Caspere'a aittir ve 3 polisi bir araya getirecek bir davanın maktulüdür.
Bundan sonra işler bir yandan karışır bir yandan çözülür. Hem kendi içinde çatışan polisler ne kadar büyük bir davanın içine girdiklerini zamanla anlarlar. Aslında her şeyin temelinde bir kuyumcu dükkanı soygunu vardır. Polis-mafya-devlet üçgeni, fantezilerin kokuşmuşluğu ile derlenip toplanmış ve bilindik bir sorun farklı bir şekilde işlenmiş. Ortaya True Detective'in ikinci sezonu çıkmış. İzleyenlerin de aklından çıkmamış:)))

Detaylar:
1. Frank'in tavandaki leke takıntısı ve bodrum hikayesi.
2. Ray'in belgeleri vermek üzere Katherine'in arabasına binmesi ve anında öldüğünü görüp inmesi.
3. Paul'ün annesinin gazilik tazminatını harcadığını öğrendiğinde krize girmesi.
4. Frank ve Ray'in barda buluşmaları ve orada çalan şarkılar.
5. Antigone'nin tacizci erkek polislerle gittiği toplantı ve onların tepkisi :)))
6. Büyük çatışma sahnesindeki psikolojileri de çok iyi yansıtılmış.

Ve daha neler neler...

18 Eylül 2015 Cuma

Filmekimi'ne Az Kaldı!


Gitmek istediğim filmlerin listesi yukarıda. "Git" başlığı altındakilere bilet alacağım...
Belki kısmındakiler ise şart değil. Her sene denk geldiğim bazı gaflet filmlerden bu sene uzaklaşmak amacım. Özellikle İspanyol Sineması'ndan bir şeyler bekliyordum ama İspanya'nın ekonomisinin kötü olması sebebiyle son 3-4 yılda sinema sektörü sekteye uğradı. Dünya günden güne daha yaşanması zor hale geldiği için bu sorunlar sinemaya da yansıdı. Yani sizi alıp pek farklı dünyaya götürmüyor.
İKSV'de rahat bilet bulamıyorsunuz. Kendilerince ters bir sistem geliştirdiler, eskiden böyle değildi. Bir anda bilet satışı duruyor. Filmden sadece 2 dakika önce bilet alabiliyorsunuz. O da kumar. İlerlemeyen bir sırada durup film başlamadan yetişsem diye gerilmek çok saçma. Neyse bu tür etkinliklerin bazılarının tekelinde olması sıkıcı olsa da şimdilik başka seçeneğimiz yok.

Filmcomment dergisi bazı filmlere yıldız vermiş. "Youth'u pek beğenmemişler. Beni hayal kırıklığına uğratmasından korkuyorum. "Annem" i de hevesle bekliyorum. "Babam"ı da tabi:)))
Filmekimi güzel bir İstanbul sonbaharında bizlerle buluşacak. Şimdiden herkese iyi seyirler.


15 Eylül 2015 Salı

Everything Will Be Fine-Wim Wenders


1984 yılında çekilen Paris-Teksas filmiyle hafızamda yer eden Wim Wenders'in, son kurmaca filmi nihayet sinemalarda. Sonbahar ve kış sinema mevsimidir. İstanbul'a erken gelen sonbahar da yolumu sinemaya düşürdü. "Her Şey Güzel Olacak" filmine bilet alıp koltuğuma kuruldum.
Tomas (James Franco) ilham arayışında bir yazardır. Aynı evde yaşadığı sevgilisi Sara'dan (Rachel McAdams) biraz uzaklaşmak için dışarı çıkmıştır. Sürekli git-gel yaşadığı için bir gün ayrılmak istemektedir diğer gün de sevgilisinin yanında olmak... Israrla arayan kızın telefonuna bakarken yolda hakimiyetini kaybeder. Zaten tipi şeklinde kar yağmaktadır ve araç zorla ara yolda ilerlemektedir. Önüne çıkan bir şeye çarpmıştır. Bu esnada uzaktan bir geyik hareketlenir.
Tomas korku içinde arabadan iner ve kızağın üstünde hareketsiz bir çocuk görür. Ona bir şey olmadığı için rahatlamıştır. Şoka giren çocuğu rahatlatmak için onunla konuşur ve sırtına bindirir. Karlarla kaplı yolun sonundaki kırmızı eve varırlar. Bu esnada çocuğun annesi Kate (Charlotte Gainsbourg) elinde heyecanla bir kitabı okumaktadır. Kapıyı açtığında karşısında oğlu Christopher'ı ve tanımadığı Tomas'ı görür. "Bir kaza geçirdik, oğlunuz iyi" cümlesini duyan anne diğer oğlunu sorar. Ve ikisi deli gibi araca doğru koşmaya başlarlar.
Tomas küçük bir çocuğu kazayla öldürmüştür. Kasabada herkes bunu duyar. Sara ise ona destek olmak istemektedir. Tomas acımasızca Sara'dan ayrılır. Çünkü hayata aynı pencereden bakmamaktadırlar. Sara evlenip çoluk çocuğa karışmak istemektedir, Tomas ise yazmak...
Kate perişan bir haldedir. Oğlu ile yalnız kalmıştır ve ölen çocuğunun yasını tutmaktadır. Tomas, Sara'dan ayrıldıktan sonra otel odalarında kalmaya başlar. Kazanın şokunu atlatamaz. Bir gün intihara kalkışır. Hastanede tek aradığı insan Sara'dır. "Ölmeyi bile beceremiyorsun" der Sara ona. O ise eve dönmek istediğini söyler. Tomas'a aşık olan kız bunu kabul eder.
Daha sonrasında periyodik olarak 2 sene-4 sene-4 sene sonrasından kesitlerle devam eden film bu yaşanan travmanın Tomas'ın hayatına nasıl yansıdığını anlatır. Bir yazar olarak ilham bekleyen Tomas abartılı bir şekilde olmasa da kazadan sonra yazdığı tüm kitaplarda başarıyı yakalamıştır.
Kate ise eve kapanıp, illüstrasyon yapar ve oğluyla ilgilenir. Tomas bir gün Kate'in evine gider. Duvarda gördüğü resmi Christopher çizmiştir. Kaza gününü onu sırtında taşıyan adamla hatırlamaktadır. Bu resim Tomas'a ilham olur ve "Winter" isimli romanını yazar. Bununla da ödül alır.
Zaman geçer. Tomas çocuklu bir kadın olan Ann ile evlenir. Dışarıdan mutlu görünmektedirler. Tomas, öz kızı olmamasına rağmen Mina ile ilgilenir. Ann ise Tomas'ın soğukkanlılığından rahatsız olmaktadır. Yaşadığı travmayı kolayca atlattığını, hayatına devam ettiğini gördükçe biraz korkar. Gittikleri lunaparkta bir kaza olur ve Tomas olaya sakince müdahale eder. Ann ise ağlayıp titremektedir. Tomas kendini savunur. "Herkes olayları farklı atlatır". O mantıklı bir şekilde davrandığını söyler.
Christopher büyüyünce Tomas ile tanışmak ister. Çünkü ergenlik sorunu olarak çocukken yaşadığı kaza ortaya çıkmıştır. Tomas önce bu tanışmaya pek yanaşmasa da Kate'in ısrarıyla bir buluşma ayarlar. Christopher ise içten içe öfke doludur. Belki de babasız büyümenin verdiği bir figür arayışıyla Tomas'ı görmek istemektedir. Tomas yine mesafeli ve soğuktur. Çocuk daha sonra evine gelip yatağına işer ve Tomas onunla konuşmaya karar verir. Aşırı bir tepki vermez sadece masaya vurur. İkisi anlaşırlar. Sabah olunca okula giden Christopher'ı uğurlayan Tomas ona sıkıca sarılır. Bu noktada çocuğun güvenini kazanır. Kaza günü onu sürekli "Her şey güzel olacak" diye telkin ettiği gibi...
Aslında herkesin bir arayışı vardır. Ona bulana kadar da huzurlu değildir. Önemli olan insanın bu süreci nasıl geçirdiğidir. İniş çıkışlar ise bizim içindir...
Wim Wenders gibi bir ustanın elinden çıkan film, görüntü açısından son derece etkileyici. Konu olarak da Kuzey soğukluğunda işlenmiş. Oyuncuların abartısız ve doğal olması da büyük artısı. İyi seyirler.)))


Sanat Koleksiyonu Olan Zengin Bir Adamın Öyküsü-7

  God of Art- Sanat Tanrısı 7. ARTEMİS Sabah uyandıklarında Artemis pek bir şey hatırlamamaktaydı. Yatakta yalnızdı. Aklında tek kalan p...