God of Art- Sanat Tanrısı
7.
ARTEMİS
Sabah uyandıklarında Artemis pek bir şey hatırlamamaktaydı.
Yatakta yalnızdı. Aklında tek kalan polisin tarihi eser avıydı. Kendince evi
gezerse birkaç ipucu bulabileceğini düşündü. Ancak kafası yastıktan
kalkmıyordu. Efil odanın kapısını çaldı. Artemis onu görünce dün gece olanların
bir kısmını hatırladı. Efil’in ilk tepkisini bekliyordu. Efil ona karşı sevecen
ve yumuşaktı. Yatakta yanına oturdu. Hiç konuşmuyordu. Artemis kahvaltıyı
sorunca Efil ciddileşti. Aralarında olan şeye açıklık getirmeye çalıştı. Efil
“Öncelikle dün gece yaşadıklarımızdan çok mutlu olduğumu bilmeni isterim. Bende
yerin çok ayrı. Eğer hala bakire olduğunu bilseydim daha özel bir zaman
beklerdim” dedi. Artemis olanları hatırlamaya başladı. “Birlikte olduk yani,
pişman değilim, sen çok büyüleyicisin” dedi. Efil ağlamaya başladı. Kendini
durduramıyordu. Artemis ona doğru uzanıp göz yaşlarını sildi. Efil elinden
oyuncakları alınmış bir çocuk gibiydi. Efil “Artemis dün aramızda olanlar
sadece aramızda olmadı, ne içtiysek bilmiyorum, hatırladığım kadarıyla…”
Artemis onu sakinleştirmeye çalıştı, kendisinin de hemen sarhoş olduğunu ancak
yaşadığı akşamın iyisiyle kötüsüyle farklı hissettirdiğini açıkladı. Efil “Dün
gece yaşadıklarımızı Pertev’in o lanet sağ kolu kayda almış” dedi. Artemis’in kulakları
çınlamaya başlamıştı. Hiç sesini çıkarmadı. Kıyafetlerini giydi ve hışımla
odadan çıktı. Efil ağlıyordu. Arkasından gidemedi. Efil “Özür dilerim, benim
fikrimdi” diye mırıldandı.
Artemis sanat peşinde koşarken kendi sanat olmuştu. Efil onun
aklını almıştı. Yaşadıklarını yine yaşardı pişman olmazdı ancak zenginlerle
nasıl başa çıkacaktı bilemiyordu. Bahçeye çıktı, koşmaya başladı. Tam çıkış
kapısına varacakken ayağı takıldı ve düştü. Akuji ve polis ona bakıyorlardı.
Artemis gözünü yarıladı “Polis, imdat” dedi. Polis ona sus işareti yaptı.
Artemis’i bir yere götüremezlerdi çünkü onlar köşkün kaçak işçileriydi. Efil’in
gelip onu almasını kapıda beklediler, kızı içeri geri getirin talimatı da
gelmemişti. Sarışın bir an önce dişil enerjilerinden arınmak istiyordu. Pertev
ise ortalarda yoktu.
LİSSA
İri kıyım adamla nikah baskısı sona yaklaşmıştı. Patron
oğluna talimat vermişti öğleden sonra Lissa köyden gelen adamla evlenmiş
olacaktı. Lissa bunu duyunca nasıl işin içinden çıkarım diye düşünmeye başladı.
Akuji hala ortalarda yoktu. Kendi kendine bu durumdan kurtulması gerekiyordu. Öğle
arasında patronun oğlu onu arabaya bindirdi. Müstakbel damat da binince
arabanın arkası yere değmek üzereydi. En son patron da arabanın ön koltuğuna
kurulmuştu. Lissa gergindi. Nikaha gidiyordu, iki şahitle. Yanında kimliğinin
olmadığını söyleyince hemen evine gidip kimliği almayı önerdiler. Lissa kaçış
planı yapıyordu. Eve girme bahanesiyle onlardan kurulacaktı. Ancak kurtulamadı.
Eve girdi patronun oğlu onu dış kapıya kadar götürmüştü. Lissa çantasına banka
cüzdanını, biriktirdiği birkaç kuruşu, pasaportunu aldı. Eğer kaçarsa yakın
zamanda bu eve gelemeyeceği belliydi. Yanına kıyafet de alamazdı. Telefonun
şarjına uzandı son anda. Lissa boğuluyordu.
Evlendirme dairesine geldiklerinde Lissa’nın karnı ağrımaya
başlamıştı. Patron yıldırım nikahının ne olduğunu yeni evlenecek çifte
anlatıyordu. Damat “Hı Hı” diyerek geçiştiriyordu, Lissa ise yüzlerine tükürmek
üzereydi. Eğer Akuji olmasa bu adamla evlenir miydi? Evlenmezdi. Lissa merdivenleri
zorla çıktı, eğer şimdiden su koyuverirse zor kullanırlardı. Birilerinden yardım da
isteyemezdi, polisi işe karıştırırsa zincirleme herkesin ipliği pazara çıkar
ucu Akuji’ye kadar uzanabilirdi. Patronun oğlu sırıtıyordu, babası gidip nikah
memuru ile konuştu ve ona bir deste para verdi. Adam onları diğer odaya
çağırdı. Lissa gelin damat odasının kapısının iki tane olduğunu fark etmişti.
Sabrediyordu. Patron ortalarda yoktu, oğlu da babasının dediği gibi gözünü
Lissa’dan ayırmıyordu. Lissa daha fazla bekleyemezdi, tuvalete gidiyorum
diyerek patronun oğlundan izin istedi. Çocuk “Tamam” dedi ve Lissa ile tuvalete
geldi. Lissa kaçacak delik bulamıyordu. Elleri titriyordu. Yüzünü yıkadı.
Patronun oğlu içeri sesleniyordu “Hadi kız, nazlanma”. Lissa çıktı gelin damat
odasına girdiler ama damadı bulamadılar. Patronun oğlu heyecanla onu aramaya
gitti. Lissa odada yalnız kaldı. Diğer odadan çıktı. Tuvalete doğru baktı. O
esnada büyük nikah salonundaki davetliler çil yavrusu gibi dağılmaya
başlamıştı. Lissa hemen çantasından siyah örtüsünü çıkardı başını örttü ve
kalabalığa karıştı. Arkasına bile bakmadı, salonun arka kapısından hemen
metroya vardı. Hangi yöne gittiğini bilmeden bir trene atladı. Derin nefes
almaya başlamıştı. Eve dönemezdi, işe dönemezdi. Neyse ki bankada Akuji’nin ona
verdiği para vardı. Önce karnını doyurup sonra Akuji’yi bulmaya karar verdi.
Polis Pertev’in sergisini gezmiş, yüzlerce fotoğraf çekmiş ve
kafasında taşları oturtmaya başlamıştı. Bu işin içinde başka bir iş vardı.
Hemen köşke gidip göçmen çocuktan delil toplamalıydı. Musa o evde ölmüştü,
bahçede tarihi eserler gömülüydü polis buna emindi. Hatta kayıp göçmenler bir
şekilde o bahçeden çıkacaktı. Akuji’yi buldu, çocuk stresten kurumuştu. Önce
onu sakinleştirdi. Akuji ona cebinde sakladığı kemik parçalarını ve telefonunu
verdi, tsantsaların gömülü olduğu yeri gösterdi. O esnada bir kız çıkış
kapısına doğru koşuyordu. Polis refleks olarak elini silahının bulunduğu yere
attı sonra vazgeçti. Akuji ile kızın yanına koştular. Bu Artemis’ti.
EFİL
Efil bir süre kendini tuvalette toparladı. Kapıdan çıkınca
sarışın ona imalı bir şekilde sırıtıyordu. Efil çarşafı geri istedi ancak
sarışın çoktan müzenin kapısına asıldığını söyleyince Efil onun gömleğinin
yakasına sarıldı. Adamı parçalamak üzereydi. Sarışın ince ve güçlü elleriyle
kızın bileklerini kavradı. Efil adeta felç olmuştu, sinirden ağlamaya başladı.
Pertev’i sordu, sarışın onun yurt dışına gittiğini yakın zamanda gelmeyeceğini
söyledi. Efil’in onunla yüzleşmesi gerekiyordu. Sarışın sağ kol “Pertev sana
bir ses kaydı bıraktı” dedi. Efil inanmadı. Telefonunu açtı Pertev’in sesini
duydu. Pertev Efil’in çok iyi iş çıkardığını, bir süre birlikte çalışmaya ara
vermesinin ikisi için de iyi olacağını söylüyordu. Efil düşer gibi
merdivenlerden indi.
Alt kattaki performans odasına girdi. Efil eline geçen her
şeyden hıncını çıkarıyordu. Sandalyeyi duvara vurunca elinde bir bacağı kaldı.
Sarışın uzaktan onu izliyordu. Efil aniden açılan kapıyla sarışının embriyo
koleksiyonuna ulaştı. Gözü dönmüş gibiydi. Elindeki tahta bacakla hepsini
kırmaya başladı. Sarışın onu durduramıyordu. Efil tüm koleksiyonu tuzla buza
çevirdi. Sarışın ortalarda yoktu. Efil sarhoş gibi köşkün dışına çıkmıştı. Arabasına
doğru giderken sarışın silahıyla ona ateş etmeye başladı. Polis, Akuji ve
Artemis silah sesiyle irkildi. Polis hemen silahını çıkarıp olay yerine koştu. Efil
yerde kanlar içinde yatıyordu. Artemis ağlayarak üstüne kapandı. Sarışın polisle
çatışmaya girmişti. Akuji polisin hayatını kurtarmak zorunda hissetti kendini. Polis
de yaralanmıştı. Akuji sarışınla bir mücadeleye girişti. Sarışın onu tam
vuracakken arkasında Lissa’yı buldu. Kız yer bildiriminden biricik sevgilisine
sığınmaya gelmişti hem de hayatını kurtarmaya. Elindeki çantanın sapını adamın
boğazına doladı. Afrika gücüyle İngiliz’i boğuyorlardı. Akuji ile ikisi sarışını
etkisiz hale getirdiler. Polis arkadaşlarından destek istemişti. Pertev ortalarda
yoktu.
PERTEV
Bazen Pertev için yenilenme zamanı gelirdi. Bunu nerede nasıl
uygulayacağını bilirdi. Etrafına yetenekli, zengin insanları toplar onların
etinden sütünden faydalanır ve bir hamlede onları silerdi. Efil sayesinde çok
efor sarf etmeden ülkesinde sanat otoritesi olmuştu. Son eseri müze kapısında
bayrak gibi dalgalanırken neredeyse “Son dakika sanat haberi” olarak
televizyonlarda ve sosyal medyada kendinden söz ettirmeyi başarmıştı. Özel uçağında
uzak diyarlara giderken köşkteki güç savaşının farkında değildi. Orada olması
zaten ona bir şey kazandırmayacaktı. Efil görevini tamamlamıştı, sınırını
bilmesi yavaşça çekilmesi gerekirken suyu bulandırıyordu. Artemis’in adını bile
hatırlamayacaktı üç gün sonra, babası için kitabı ondan almış, işi bitirmişti. Arada
gelen işçinin de polis olduğunu biliyordu, er ya da geç kaçak tarihi eserler
sorunu ortaya çıkacaktı. Ancak sarışının ‘diğer yarısının’ yaptıklarını
aklayamazdı. Psikoloğu çok sinirliydi. Onun performans için kayıtsız göçmenleri
yok ettiğini biliyordu ama sesini çıkarmıyordu. Kendisine zarar gelmesini
istemezdi.
Pertev herkesi birbirine katıp, aralarında hesaplaşacakları
zaman piyasadan silinmişti. İşlerin büyüyeceğini hesaba katmamıştı. Yine de o
kadar spekülasyonun üstesinden nasıl geleceğini biliyordu. Sessiz kalacak
ortalarda görünmeyecek bir süre sanat işlerine yurt dışında devam edecekti.
Evdeki hesap çarşıya uydu. Babası yüzünden biraz başı ağrıdı.
Köşkteki çatışma son dakika haberlerindeydi. Üstüne üstlük polis bahçede birkaç
kemik bulmuştu. Her şeyden sarışın sorumluydu. Ailenin köşkteki evini bir
süreliğine kiralayan bu yabancı adam neler neler yapmıştı… Aile yaşananlardan
dolayı üzgün olduğunu ve olaylarla ilgisi olmadığını açıkladı. Halkın fakirleri
zenginlere hak verdi, neden göçmenleri öldürüp bahçeye gömeceklerdi ki, onlar
her daim fakire ekmek verenlerdi. Hatta başlarına bir daha böyle bir şey
gelmemesi için dua ettiler.
Tek şans o gün bahçede kimsenin ölmemesiydi. Efil hastanede
yatarken Artemis başında onun iyileşmesini bekliyordu. Artemis polisin istediği
dosyaları ona teslim etmişti. Efil sinirle kitabı internete sızdırmıştı. Tüm ülke
ailenin sırlarını öğrenmişti. Pertev “Sanatın Tanrısı” isimli kitapla bir üst
mertebeye ulaşmıştı. Bu şöhretin tadını çıkarıyordu.
Akuji polisle iş birliği yaptığı ve onun hayatını kurtardığı
için vatandaşlık almaya hak kazanmıştı. Lissa ile evlenecek ve bahçeli bir evde
çalışacaklardı. Sarışın ise kaçak göçmenleri kıyak kafayla öldürmekten
cezaevine gönderilmişti.
Pertev, ölüm döşeğindeki babasının elini tutuyordu. Adamın
kalbi aile sırlarının ortaya dökülmesine, gay olduğunu cümle alemin duymasına çok
üzülmüştü, üvey kardeşi Musa’ya lanetler okuyordu. Pertev onu sakinleştirdi. Belki
de ilk kez elini tuttu. Tanrının Adem’in eline uzanması gibi. Tanrı’nın
dokunuşuydu bu. Pertev’in karnı gıdıklanmıştı babası son nefesini verirken…