15 Mayıs 2018 Salı

Nuummioq



Bir Grönland filmi izleyeyim diyen olursa "Nuummioq" şiddetle önerilir.)
Torben Bech ve Otto Rosing'in yönetmenliğini yaptığı film 1 saat 35 dakika. Sade bir dille anlatılan film, Lars'ın hayatına odaklanıyor. Kuzeni ve şişman arkadaşıyla takılan, gerektiğinde dağdan koyun avlayan, kızlarla düzgün ilişki kuramayan Lars aniden kötü bir hastalıkla tanışır. Fazla zamanı kalmamıştır. Ne yapacağını bilemez zaten pek bir şey yapmamaktadır. Ona kalan geçmiş sırlarını öğrenmektir. Ailesinin başına gelenler onu nasıl etkilemiştir?
Lars yavaş yavaş hayatının değerli olduğunu anlar. Son zamanlarda edindiği kız arkadaşı da hep yanında olma sözü verir. Onu seven kuzeni ve ailesi de destekçisidirler. Tek yol Danimarka'ya gidip tedavi olmaktır. 

Marti, dupã Crãciun


"Tuesday After Christmas" filminde Paul'ün orta yaş bunalımına tanık oluyoruz. Bir kadının gözünden ancak bu kadar yumuşatılabilir:)) Bükreş'te karısı ve kızıyla yaşayan Paul, aynı zamanda başka bir kadınla birliktedir. İki hayat yaşamak ona zor gelmeye başlar. Hangi tarafa ait olduğu konusunda film boyunca pek renk vermez. Ailesiyle olan zamanda normal bir baba, sevgilisiyle olan zamanda tam bir 'boy friend' karakterine bürünür. 
Noel yaklaşırken karısı aile kutlaması ve kızının Noel babadan hediye alma şeklini en ince ayrıntısına kadar düşünür. Paul'ün aklı aniden annesinin yanına giden sevgilisindedir. Bir yalan uydurup onu görmeye gider. Sevgilisinin annesi de bu ilişkiden pek hazzetmemektedir. Oysa aşıklar kimseyi takmazlar, sessiz ve sakin direnirler.
Paul sıradan bir günde karısına her şeyi itiraf eder. Ne olduğunu anlamayan kadın aklı selim kalmaya çalışır. Tabii elinden geldiğince... İkisi anlaşırlar yeni yıldan sonra artık değişik bir hayatları olacaktır.
Aile ilişkilerini sorgulayan, doğal ve güzel bir film. İyi seyirler.)

10 Mayıs 2018 Perşembe

The Whiskey Bandit


Nimrod Antal'ın yazıp yönettiği "The Whiskey Bandit" Macaristan yapımı macera filmi. Aslında Attila Ambrus'un hayat hikayesini konu alıyor. Romanya'dan genç yaşta kaçıp Budapeşte'ye gelen bir buz hokeyi oyuncusunun hayallerinin nasıl şekil değiştirdiğini anlatıyor. Biraz mecburen sonra da lüksten...
Attila aile sevgisinden uzak büyümüştür kleptomani hastalığı vardır. Ona bakan nenesi de ölünce yetiştirme yurduna verilir. Küçüklüğünden beri buzda kayarak sporcu yeteneğini geliştirmiştir. Romanya'daki Ceauşescu baskısından bir trenin altında kaçarak Macaristan'a sığınır. Bir spor salonunda kalmaya ve buz hokeyi oynamaya başlar. O sırada kendine yeni arkadaşlar edinir, hatta bir kıza da aşık olur. Önündeki en büyük engel vatandaşlık konusudur.
Bakanlıkta çalışan birine para öder ancak bu kimlik kartı için yeterli değildir. Attila ne yapacağını bilemez ve gözünü karartıp banka soyar. Ödemeyi yapınca  kimliğine kavuşur. Bu soygun gözüne yeterli görünmez. Hem sevgilisinin ailesi zengin damat adayı istemektedir hem de Attila bu başarıya bağımlı hale gelir.
Üst üste defalarca banka soyar ve hiç yakalanmaz. Banka soymadan önce sürekli viski içmeye başlar. Halk gözünde kahraman olsa da polis peşindedir. Attila asıl hatayı bir arkadaşını yanına ortak alarak yapar. Sayısız banka soyup parayı dünyayı gezerek yerken ortağı onu ele verir. Sınırda yakalanan adam polis göz altısından bile kaçmayı başarır. 
Şimdi Romanya'da hapiste öğrendiği çömlekçilikle para kazanan Attila'nın ilginç öyküsü çok güzel işlenmiş. İyi seyirler:))

You Were Never Really Here



Jonathan Ames'in kitabından uyarlanan 'Hiçbir Zaman Burada Değildin'in yönetmeni Lynne Ramsay. Neonlu tabelalar, derin müzikleriyle filmin atmosferi izleyicinin aklına kazınıyor. Joaquin Phoenix'in oyunculuğundan öte büründüğü karakter gerçekten etkileyici görünüyor. Küçük kızın masumluğu ve bakışındaki yardım çığlığı filmi sessiz ama anlamlı hale getiriyor.
Uzun savaşlardan sonra çocukluk psikolojisinin de altından kalkmaya çalışan Joe acımasızlığıyla bilinir. İşleri kökünden halleden adama son gelen iş senatör adayının kaçırılan kızını bulmaktır. Küçük kızların satıldığı yerde gördüğü sübyancıları acımadan öldürerek izleyiciye katarsis yaşatan Joe, çoktan kahraman olmuştur. 
Kızı bulan adam görevini yerine getirmek üzereyken kendini bir komplonun içinde bulur. İşi ona veren adam ve kızın babası artık ölüdür! Silahlar bu kez ona döner. Joe, yalnız yaşayan annesini de bu uğurda kaybedince işin peşini bırakmaz. Oysa küçük kız da ondan cesareti alıp çoktan kendini korumaya almıştır. 
Özellikle kahvaltı yaptıkları mekandaki son sahne çok etkileyici. Umut ve umutsuzluğu iyi anlatıyor. Kızın dediği gibi "Bugün güzel bir gün". İyi seyirler.)

Happy End


"Mutlu Son" Michael Haneke'nin yazıp yönettiği son filmi. "Aşk" filminden sonra uzun bir ara veren yönetmen bu kez Fransız zenginleri ve arka plandaki göçmenleri konu alıyor. Diğer filmleri yanında daha naif kalan Mutlu Son izlenmeye değer. 
Laurent Ailesi inşaatlarından gelir elde eden üst tabaka bir ailedir. Büyükbaba Georges yaşı geldiği için bir an önce ölmek ister. Anne ise evin ablasıdır, şirketteki işleri o yürütür ve işi ilerletmek için Amerikalı bir avukatla yakınlık kurar. Thomas da ikinci evliliğini yapmış ve bir çocuğu olmuştur. Ancak ilk karısının ölüm döşeğinde olmasıyla kızını da yanına almak zorunda kalır. Önceleri her şey mükemmel gibi görünse de küçük kız Eve'in gözünden herkesin gerçek yüzü bir bir açığa çıkar.  Haneke bu durumu kızın saflığıyla vermesi inanılmaz başarılı.
Filmin inşaattaki toprak kaymasıyla başlaması, Anne Laurent'in işçilerin suçlamalarını bastıracak yöntemler bulması güçlü-zengin, fakir-zayıf çatışmasını bize anlatıyor. Finale doğru aile yemeğine çağrılan göçmenlerin oradan çıkarılması beklenirken masa kurulup onlara ziyafet çekilmesi ise neticede kabullenilmesi gereken bir sorunu önümüze getiriyor. Karakterlerin zayıflıkları da filmin temel noktalarından. İzlenmesi en güzel Haneke filmi olabilir:)) İyi seyirler.

Las herederas


Marcelo Martinessi'nin yazıp yönettiği film Paraguaylı zenginleri konu alıyor. Daha doğrusu ailesinin zenginliğini yavaş yavaş satıp yiyen orta yaş kuşağını...
Chela ve Chiquita yaklaşık 30 senedir birlikte yaşamaktadırlar. Chela ara sıra resim yapar, Chiquita kadar girişken ve güçlü bir yapıya sahip değildir. Sürekli üzerine titrenmesi ve bir dediğinin iki edilmemesi onu naif ve kırılgan yapmıştır. Chiquita borçlarından dolayı kısa bir süreliğine hapse girer. Chela önceleri buna üzülse de zamanla yeni arkadaşlar edinir ve kendini bulmaya başlar.
Zengin komşusunu arkadaşlarıyla buluşmaya eski model arabayla götüren Chela orada gördüğü genç ve güzel bir kızı beğenir. Kızın annesinin hastalığı için ona yardım etmeye karar verir. Bu arada Chela zengin komşuların özel şoförlüğünü yaparak biraz para kazanmaya başlamıştır. Çünkü evdeki eşyaları satarak bir yere varamamışlardır.
Yıllar sonra Chiquita'nın himayesinden çıkan kadın yeni heyecanı bulmuştur. Tamam mı devam mı sorusu aklına yerleşirken sevgilisi hapisten çıkagelir. İlk olarak arabayı satmaya karar verir. Oysa Chela'nın yeni hayatı o eski model araba sayesinde başlamıştır ve bunu kaybetmeye hiç niyeti yoktur.

Cocote


"Cocote" bir Dominik Cumhuriyeti yapımı film. Yönetmenin ismi baya uzun; Nelson Carlo de Los Santos Arias. Azizlerin Nelson'u gibilerinden:)) İKSV festivalinden ülkesine ödülle dönen filmin yönetmeni deneysel sinemadan geliyor. Yani izlenenlerin bir şeyle bağlantısı olmak zorunda değil gibi görünse de kendisi kurmacayla-deneyseli çok iyi bir biçimde birleştirmiş.
Santa Domingo'da zengin bir evde bahçıvan olarak çalışan Alberto babasının  ölüm haberiyle köyüne geri döner.  Aslında babası çoktan gömülmüştür. Ailesinin tek istediği polis tarafından katledilen babasının intikamının alınmasıdır. Ancak Alberto dini ve yaşam biçimi gereği bunu reddeder. Özellikle kız kardeşinin yakarışlarını sineye çekmeye çalışır. Ne yapacağını bilmez bir halde (dini ritüel olan) ölünün arkasından yas sürecine katılır. İntikam alıp almaması ona değil daha çok aileye bağlı bir hale gelmiştir.

Petit Paysan-Bloody Milk



Pierre, 35 yaşında bir çiftçidir. Tek bildiği inek bakmaktır. Gününü onlarla geçirir hatta geceleri bile onları telsizinden dinler. Çünkü hayatta en önem verdiği şey ineklerdir. Her şey yolunda giderken Avrupa'da salgın olan bir hastalık Pierre'in aklına takılır. Sürekli sosyal medyadan hastalık yüzünden inekleri telef olan çiftçilerin yakarışlarını izler. Uzun süre hayvanlarına emek veren çiftçiler zor durumdadır çünkü devlet destek ödemesini geciktirmektedir. Pierre 'ya benim de başıma gelirse?' diye tedirginlikle inekleri yoklar. 
Ancak bir gün bir tanesi hastalanır. Pierre ne yapacağını bilemez. Onu fırıncının kızıyla baş göz etmeye çalışan annesi, veteriner kardeşi ve eğlenceli arkadaşlarını atlatarak ineği yok eder. Polise gider tek çözüm ineği yediğini söylemesidir. Veteriner kardeşi bir şeylerden şüphelense de Pierre hayvanlarını kaybetmeye hazır değildir.
Yeni doğum yapan ineği de hastalanınca Pierre kendini kaybeder. Ne yazık ki işleri yoluna koymak kardeşinin ikna yeteneğine kalmıştır. Basit, sıradan bir adamın işini ne kadar önem verdiğine dair bir film. "İnatçılar" ismindeki Kuzey filmini bana hatırlattı. Filmin yönetmeni; Hubert Charuel, senaryoyu Claude Le Pape ile birlikte yazmış. İyi seyirler:))

Sanat Koleksiyonu Olan Zengin Bir Adamın Öyküsü-7

  God of Art- Sanat Tanrısı 7. ARTEMİS Sabah uyandıklarında Artemis pek bir şey hatırlamamaktaydı. Yatakta yalnızdı. Aklında tek kalan p...